Bu çalışma, Tarih Vakfı öncülüğünde başlatılan ders kitaplarındaki insan hakları sorunlarını saptamak için hazırlanmış olan "Niteliksel Çözümleme İçin Ölçütler"dir. Bu kriterler kullanılarak yüzlerce ders kitabı/kaynağı gönüllüler tarafından taranmış ve bu tarama kayıtları kullanılarak ders alanları temelinde nihai raporlar yazılmıştır.
DKİH projesinin birincisini, ikincisi takip etmiş ve son olarak DKİH 3 projesi ile öğrenci ve öğretmenler için "örnek-kaynak" niteliğinde iki kitap yazılmıştır.
Bu kriterler insan hakları ihlallerini çalışmak/saptamak isteyen herkes için rehber niteliğindedir. Kullanışlıdır, neredeyse hiç bir sorun atlanmamıştır, sadece ders kitaplarının analizi için değildir, her alanda kullanılabilir.
Buradaki niteliksel kriterlerin dışında "niceliksel" olarak ölçüm yapan kriterler de vardır. DK
...............
Niteliksel
Çözümleme İçin Ölçütler
Kitapta sorunlu bulduğunuz bir pasaj, çoğu kez birden çok ölçütü
ihlal ediyor olabilir. Bu durumda anket formunda "sorunlar"
kutusuna tüm bu maddeleri işaretleyiniz.
Taramayı yaparken lütfen alttaki ana başlıkları göz önünde bulundurunuz.
DOĞRUDAN İNSAN HAKLARINA AYKIRI ÖĞELER; TEMEL İNSAN HAKLARI
KAVRAMLARINDA YANLIŞLAR, KASTİ SAPTIRMALAR, GÖRMEZDEN GELMELER
1. Belli başlı uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan ilkelere
aykırı düşünceler ve ifadeler:
Uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan insan hakları, bu
çalışmanın amaçları bakımından aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
i. Kişi dokunulmazlığı ve bağlantılı haklar:
Bunların başında yaşam hakkı gelir. Yaşam hakkı, uluslararası
sözleşmelerde öldürülmeme hakkına ya da öldürme yasağına denk düşer. Yaşam
kalitesini yükseltme, yaşama koşullarını iyileştirme vb. yaşam hakkı kapsamına
girmez. Yargısız infazlar, kayıplar vb. ise yaşam hakkının açık ihlalleridir. Kişi
dokunulmazlığı, vücut bütünlüğüne hak olarak da anılır: Kimsenin, kendi
rızası olmaksızın vücut bütünlüğüne dokunulamamasını, bu bağlamda örneğin tıbbi
deneylere konu edilememesini, organ bağışına zorlanamamasını vb. anlatır.
Bununla yakından bağlantılı bir başka hak ise, işkence ve diğer insanlıkdışı,
zalimce ya da aşağılayıcı ceza veya muamelelere maruz bırakılmama hakkıdır.
Bu hak, hem fiziksel, hem de manevi acı veren her türlü ceza ve muameleyi
içerebilecek şekilde geniş anlaşılır ve okullarda uygulanan disiplin ve ceza
uygulamalarını da kapsar. Seyahat özgürlüğü de kişi dokunulmazlığı ile
bağlantılandırılabilir. (İHEB md. 3, 5, 13…)
ii. Düşünsel haklar:
Din ve vicdan özgürlüğü, kişinin din ya
da inancını dışa vurma ve bunun gereklerini yerine getirme hakkını anlatır:
Herkes kendi seçtiği bir din ya da inancı tek başına ya da başkalarıyla
birlikte, özel ya da kamusal olarak, ibadet, uygulama, öğretim ya da tören
yoluyla dışa vurma hakkına sahiptir, bunun gibi sahip olduğu din ya da inancı
değiştirme ya da bir dine inanmama hakkına da sahiptir. Düşünce ve ifade
özgürlüğü, herkesin, herhangi bir müdahale olmadan, görüş ve düşünceler
edinme ve sahip olduğu görüş ve düşüncelerini açıklama hakkını anlatır. Basın
özgürlüğü ya da iletişim özgürlükleri düşünce ve ifade özgürlüğünün
bir uzantısı ve özel bir kullanım biçimidir. Eğitim hakkı, sosyal haklar
arasında sayılmakla birlikte düşünsel haklar kapsamında da ele alınabilir. Kültürel
haklar, yani herkesin kültürel yaşama katılma hakkı ile bunun bir
uzantısını oluşturan bilim ve sanat hakkı da düşünsel haklar
kapsamındadır. Toplanma ve örgütlenme özgürlükleri de düşünsel haklarla
sıkıya bağlantılıdır: Herkes, görüşlerini açıklamak üzere önceden izin
almaksızın toplanma hakkına sahip olduğu gibi, dernek, sendika, siyasal parti,
vakıf ve benzeri örgütlerde örgütlenme ve faaliyet gösterme hakkına da
sahiptir. Nihayet, özel yaşamın dokunulmazlığı, aile yaşamının
gizliliği, konut dokunulmazlığı ve haberleşmenin dokunulmazlığı
hakları da, bu grupta değerlendirilebilir. (İHEB md. 18, 19, 20, 12, 27;
ayrıca, esasen sosyal haklar içinde sayılsa da, eğitim hakkını düzenleyen Md.
26 bu kapsamda da ele alınır).
iii. Hakların güvence altına alınmasına ilişkin haklar:
Kişi özgürlüğü ve güvenliği yani hiç
kimsenin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılamaması (gözaltına
alınmaması, tutuklanamaması, hapsedilememesi, psikiyatri kliniğine vb.
kapatılamaması), adil yargılanma hakkı yani herkesin davasının bağımsız
ve tarafsız bir mahkemede adil ve kamuya açık olarak görülmesi ve bunun bir
güvencesi olarak sanık hakları bu kapsamdadır. (İHEB md. 3, 7, 8, 9, 10,
11…)
iv. Sosyal ve ekonomik haklar:
Bu hakların başında çalışma hakkı, adil ve elverişli çalışma
koşullarına hak, sendikal haklar, sosyal güvenlik ve sosyal sigorta hakkı,
ailenin, annenin, çocuk ve gençlerin korunması hakkı, elverişli yaşam
standartlarına hak, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, sağlıklı bir
çevrede yaşama hakkı ve eğitim hakkı gelir. Mülkiyet hakkı da bu kapsamda
değerlendirilebilir. (İHEB md. 22, 23, 24, 25, 26, 17).
v. Siyasal haklar:
Bunların başında gizli oya dayalı, düzenli aralıklarla yapılan serbest
seçimlerde seçme ve seçilme hakkı gelir. Bu haklar, herkese değil, esas
olarak vatandaşlara tanınan haklardır. Vatandaşlık hakkı da siyasal
haklar bağlamında değerlendirilebilir. (İHEB md. 21, 15).
vi. Grup hakları:
Azınlık hakları (aslında bunlar esas olarak azınlık gruplara
mensup kişilere ait bireysel haklar olmakla birlikte), yerli halkların
hakları ve genel olarak halkların hakları (self-determination hakkı,
gelişme hakkı gibi) bu kapsamdadır.
vii) ve diğer hak ve özgürlüklerin, ihlalini teşvik eden ifadeler/öğeler.
2. Ayrımcılık:
i) “Irk”,
ii) renk,
iii) cinsiyet ve cinsel tercih,
iv) dil,
v) din,
vi) milliyet,
vii) köken,
viii) siyasal görüş,
ix) toplumsal sınıf
x) kişilerin fiziksel/zihinsel sağlık durumları,
xi) veya başka açılardan,
ii) renk,
iii) cinsiyet ve cinsel tercih,
iv) dil,
v) din,
vi) milliyet,
vii) köken,
viii) siyasal görüş,
ix) toplumsal sınıf
x) kişilerin fiziksel/zihinsel sağlık durumları,
xi) veya başka açılardan,
açık veya örtük olarak ayırımcılık, önyargı, genelleme içeren, veya bunu
özendiren, buna yol açabilecek; başka insanlara ve gruplara karşı düşmanlık
aşılayan/düşmanca duygulara yol açabilen ifadeler/ögeler. Alışılmış olandan
farklı, (ve amaçları açısından insan hakları ilkelerine ters düşmeyen, veya
başkalarının haklarını tehdit etmeyen) kişisel ve grupsal tercihlere karşı
tahammülsüzlüğü, hoşgörüsüzlüğü içeren ya da teşvik eden ifadeler. Alışılmış olandan farklı grup ve düşüncelerin sırf farklılıklarından
dolayı aşağılanması, bu grup ve düşüncelere karşı öğrencide düşmanlık
uyandıracak ifadeler. Farklı inançlara, kültürlere, gelenek, örf ve adetlere
dönük incitici ibareler.
Farklı olanı gormezden gelmek, görünmez kılmak da, en az yukarıdaki
ihlaller kadar, bir insan hakları ihlali olarak değerlendirilmelidir. Ders
kitaplarında tek bir gayrimüslim yurttaş adına rastlanamaması, “Ali’nin topu
hiç Agop’a atmaması”, Çerkes sözcüğünün geçtiği neredeyse tek yerin “Çerkes
Ethem’in ihaneti”, Kürt sözcüğünün geçtiği tek konunun “zararlı cemiyetler”
olması, din dersi kitaplarında alevilik ve diğer anadolu inançlarından söz
edilmemesi, bir çok durumda “kadının adının olmaması”, tek bir ‘işçi ailesi’
örneğine rastlanamaması vb…, ayrımcılık örnekleri olarak düşünülmelidir…
3. Barış hakkının ihlali ve şiddet kullanımının
doğallaştırılması, özendirilmesi.
a. Şiddetin, her ne amaçla olursa olsun, olumlanması, yüceltilmesi
ya da sıradanlaştırılması ve çatışmaların çözülmesinde bir yöntem olarak
sunulması. Başta kadına ve çocuğa yönelik olmak üzere, her türlü şiddetin
olumlanması ya da doğallaştırılması.
“Dayak cennetten çıkmadır”, “kızını dövmeyen dizini döver”…
b. Savaşın kaçınılmaz bir olgu olduğunun savunulması.
c. Ölümün yüceltilmesi. Yurtseverliği, sadece “vatan için ölmek,”
“şehitlik” gibi bir ölçüte indirgenerek yurtseverliğe sabit ve mutlak bir biçim
dayatılması.
d. Yurttaş sorumluluğunun ve bilincinin barışçıl bağlamlarda değil,
öncelikle çatışmacı ve (dış) tehdit içeren bağlamlarda ele alınması, barışçıl
bir katılımcılık gibi edimlerin küçümsenmesi ya da yok sayılması.
e. Sivil alanın askerileştirilmesi. “Türk milleti
asker-millettir/ordu-millettir” veya “Her Türk asker doğar” gibi özcü
önermelerle millet tanımının askerileştirilmesi. Orduya ve askerliğe dair
değerlerin, pratiklerin, bakış açılarının “sivil” değerlerden, pratiklerden,
bakış açılarından daha üstün olarak sunulması ve yüceltilmesi yoluyla sivil
alanın askerileştirilmesi (örneğin, sivil öğrencilerden “asker gibi”
davranmalarının beklenmesi, emir-komuta anlayışının sivil hayata da hakim
olmasının beklenmesi, sivil hayatın askeri terimlerle anlatılması gibi).
4. Bireyin hakkını ancak Devlet otoritesinin tanıdığı alan, konu ve
çerçeve içinde var kabul eden bir yaklaşımın öne çıkması. Hakların, bağışlanan
bir ödül, bir güç odağı tarafından lütfen verilen/sunulan bir şey olarak
anlatılması.
“Bireyler, tanınan ile yetinmeli (belki de, şükran
duymalı) ve çizilen oyun alanı sınırlarına da riayet etmelidirler!”...
5. Hak ve özgürlüklerin değil, görev ve sorumlulukların öne
çıkarılması; haklardan çok ödevlerin vurgulanması.Yurttaşlığın, hak ve
özgürlükler bağlamında değil görev ve sorumluluklar bağlamında tanımlanması.
6. İnsan haklarının, etik ve ilkesel bir mesele olarak değil, (her
nedense, veya yararcı gerekçelerle –“turizm”, “ele güne rezil olmak”, “AB
üyeliği” vb. gibi ) uyulması gereken zorunluluklar olarak vaz edilmesi.
7. İnsanın yurttaş olarak temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını
sıradanlaştıran, gerekçelendiren açık veya örtülü ifadeler.
UYARI: Tek tek haklarla ilgili her durumda, aşağıdaki iki ilkenin ihlal
edilip edilmediğine de dikkat edilmelidir:
A. Hak ve özgürlüklerin sahibinin/öznesinin yeterince açık
belirtilmemesi.
“Hukuksal açıdan bakıldığında, “insan hakları” terim öbeğindeki “insan”
sözcüğü, hemen akla gelen “gerçek kişi” kadar, “tüzel kişi”yi de
kapsar; somut bir “birey”e gönderme yaptığı gibi, insanların çeşitli
amaçlarla bir araya gelmeleri suretiyle örgütledikleri “kuruluşları”, “birimleri”
de (dernekler, sendikalar gibi) kapsar. Keza, “insan” terimi, sadece
tekil bireyi de ifade etmez. İnsan hakları terimi, “bireye/kişiye”,
“gruplara” ve nihayet “halklara” da gönderme yapar; sıralanan bu üç
temel varlık, insan haklarının sahipleridir.”
“Bu haklar bireylerin, grupların, kuruluşların özgürlüklerini otorite karşısında, genellikle de devlet karşısında, güvenceye alırlar. Bazen kasıtlı olarak bu görmezlikten gelinmekte, ve “devletin hakları“ gibi şeylerden bahsedilebilmektedir“.
“Bu haklar bireylerin, grupların, kuruluşların özgürlüklerini otorite karşısında, genellikle de devlet karşısında, güvenceye alırlar. Bazen kasıtlı olarak bu görmezlikten gelinmekte, ve “devletin hakları“ gibi şeylerden bahsedilebilmektedir“.
B. İnsan Haklarının “bazı durumlarda kısıtlanabilir haklar” olarak
sunulması..
“Hakların tümünün sınırlamaya tabi olduğu inancı doğru değildir. Hiçbir
koşulda, zamanda ve yerde sınırlandırmaya konu kılınamayacak türde haklar da
bulunmaktadır. Hatta o kadar ki, sadece olağan/normal rejimde
sınırlandırılmazlık değil, bütünüyle istisnai özellik arz eden olağanüstü
rejimde de (bunun en uç örneği, savaş halidir) hiçbir biçimde kayıtlanamayacak,
aykırı önleme konu olamayacak haklar bulunmaktadır. Somutlaştırmak gerekirse,
işkenceye tabi tutulmama; kölelik-kulluk yasağı gibi bir dizi hak/özgürlük işte
bu anılan sınırlandırılamaz ve aykırı önleme konu olamaz haklara örnek teşkil
eder“.
EVRENSEL/YEREL; BİZ/ÖTEKİLER; BARIŞCIL DEĞERLER
“Özellikle sosyal bilim kitaplarında, metinlerin içerdikleri kadar
dışarıda bıraktıklarında da kendini gösteren ve en belirgin özelliği yoğun bir
"milliyetçilik" olan bir eğitim anlayışı ile karşılaşıyoruz:
Milliyetçilik, bireyin yaşadığı ülkeyi, o ülkede kendisiyle birlikte yaşayan
insanları sevmesi biçiminde algılandığı ölçüde doğal, anlaşılabilir ve saygı
duyulması gereken bir şey olarak görülebilir. Ama ders kitaplarına yansıyan
milliyetçilik, bundan farklı bir şey çünkü,
birincisi, işlenen konuların kapsamı neredeyse tamamen milli coğrafya, milli tarih, milli kültürle sınırlanarak farklı coğrafya, tarih ve kültürlerle ilgili bir merak duygusunun uyanması engelleniyor. Ayrıca milli tarih, coğrafya ve kültürle ilgili kesin, tamamen özcü nitelikli önermeler, bunlarla ilgili farklı yorumlara ve eleştirel gözlemlere yer vermeyecek bir zihinsel sınırlama getiriyor. Dolayısıyla çağdaş eğitim anlayışının temelini oluşturması gereken merak ve eleştirel düşünce yeteneğinin gelişmesi engellenmiş oluyor.
İkincisi, ders kitaplarına yansıyan milliyetçilik, yurtseverliğin biçimi ve ölçüsüyle ilgili dayatmalar içeriyor. Üstelik, bu dayatmalar normatif değil pozitif önermeler biçiminde sunuluyor. Dolayısıyla, vatanını sevmenin farklı biçimleri ve vatan sevgisinden farklı bireysel önceliklerin olabileceği fikri dışlanmış oluyor.
Üçüncüsü, ders kitaplarındaki milliyetçilik vurgusu, topluluğu ve topluluk aidiyetini sürekli insanın insan olma niteliğinin önüne çıkarıyor. Özgürlük, sözü edildiği ölçüde, bireyin değil sadece ülkenin özgürlüğü, sorumluluk, sözü edildiği ölçüde, bireyin vicdani sorumlulukları değil ülkesine karşı sorumluluğu şeklinde ortaya çıkıyor. Dolayısıyla eğitimin amacı, vicdani sorumluluklarını eleştirel bir düşünce süzgecinden geçirerek tanımlayan ve onlara göre tavır alan bireyler yetiştirmekten çok farklı bir biçimde, kendisine dayatılan topluluk normlarına uygun davranan, soru sormadan öğrendiklerini soru sormadan uygulayan tek tip topluluk mensupları yetiştirmeye indirgenmiş oluyor“.
birincisi, işlenen konuların kapsamı neredeyse tamamen milli coğrafya, milli tarih, milli kültürle sınırlanarak farklı coğrafya, tarih ve kültürlerle ilgili bir merak duygusunun uyanması engelleniyor. Ayrıca milli tarih, coğrafya ve kültürle ilgili kesin, tamamen özcü nitelikli önermeler, bunlarla ilgili farklı yorumlara ve eleştirel gözlemlere yer vermeyecek bir zihinsel sınırlama getiriyor. Dolayısıyla çağdaş eğitim anlayışının temelini oluşturması gereken merak ve eleştirel düşünce yeteneğinin gelişmesi engellenmiş oluyor.
İkincisi, ders kitaplarına yansıyan milliyetçilik, yurtseverliğin biçimi ve ölçüsüyle ilgili dayatmalar içeriyor. Üstelik, bu dayatmalar normatif değil pozitif önermeler biçiminde sunuluyor. Dolayısıyla, vatanını sevmenin farklı biçimleri ve vatan sevgisinden farklı bireysel önceliklerin olabileceği fikri dışlanmış oluyor.
Üçüncüsü, ders kitaplarındaki milliyetçilik vurgusu, topluluğu ve topluluk aidiyetini sürekli insanın insan olma niteliğinin önüne çıkarıyor. Özgürlük, sözü edildiği ölçüde, bireyin değil sadece ülkenin özgürlüğü, sorumluluk, sözü edildiği ölçüde, bireyin vicdani sorumlulukları değil ülkesine karşı sorumluluğu şeklinde ortaya çıkıyor. Dolayısıyla eğitimin amacı, vicdani sorumluluklarını eleştirel bir düşünce süzgecinden geçirerek tanımlayan ve onlara göre tavır alan bireyler yetiştirmekten çok farklı bir biçimde, kendisine dayatılan topluluk normlarına uygun davranan, soru sormadan öğrendiklerini soru sormadan uygulayan tek tip topluluk mensupları yetiştirmeye indirgenmiş oluyor“.
8. Yurttaşlığın, yurtseverlik/milliyetçilik ve milli değerlerin,
evrensel/genel bağlamda değil, etnik olarak Türklük ve dinsel olarak İslamiyet
bağlamında tanımlanıp açıklanması.
9. Ulusal kimliğin dışlama, tehdit ve düşmanlık üzerinden tanımlanması. Yabancı düşmanlığı. “Biz ve onlar” ayrımının, yabancı
düşmanlığının körüklenmesi, Türkiye’nin etrafı düşmanlarla çevrili ve sürekli
tehdit altında bir ülke olarak tanıtılması.
10. Bazı değerlerin sadece “bize ait” addedilmesi. Olumlu sıfatların
“bir tek bize ait” olduğu izlenimi yaratan ve bu yolla başkalarının hor
görülmesine yol açabilecek öğeler. “Milli”nin dışındakine, “öteki”ne karşı
herhangi bir ilginin ve empatinin özendirilmemesi; izolasyoncu bir dünya
görüşünün yurtseverlik olarak sunulması.
11. Çeşitliliğin-farklılığın bir zenginlik olarak değil bir problem
olarak sunulması. Türkiye’nin ve dünyanın kültürel çeşitliliğinin bir
sorun olarak ele alınması, farklı olanın, azınlıkta olanın dışlanması, yok sayılması
ya da bir tehdit olarak algılanması.
12. İnsanlığın ortak kültür mirasına saygı ilkesinin ihlali.
“Üstün kültürlerin”, “üstün dinlerin” mevcut olduğu varsayımı.
“Üstün kültür” varsayımı ve değişmez, özsel niteliklermiş gibi sunulan
karşıtlıklar : “cahil-bilgili”, “kültürlü-kültürsüz”,
“medeni-barbar”.
DEMOKRASİ BİLİNCİ, LAİKLİK
13. Fikir ayrılıklarının, olumsuz-istenmeyen bir şey olarak; “birlik
beraberliğin” ise her zaman için en istendik şey olarak sunulması. Topluluğu
sürekli insanın/bireyin önüne koyan, bunu öğrenciye benimsetmeyi amaçlayan
yaklaşımlar.
14. Dinsel ve geleneksel otorite’nin, inanç ve geleneğin;
eleştirel aklın, yurttaşların özgür iradesinin önüne çıkarılması.
15. Devlet otoritesinin yüceltmesi/mutlaklaştırılması; devlete metafizik
bir anlam yüklenmesi
16. Katılım, sivil toplum, demokrasi, yurttaşların özgür iradesi, hukuk
devleti gibi kavramların yanlış/eksik/yetersiz tanımlanması; (sözgelimi Sivil Toplum Kuruluşları’nın, yardım kuruluşlarına, dini
cemaatlere vs indirgenmesi).
17. Toplumsal kurum, kavram ve değerlerin (Devlet, millet, demokrasi,
insan hakları, özgürlük, haklar, hukuk, ahlak, adalet...) mutlak, değişmez,
ebedi, kutsal, tartışılamaz olarak sunulması
18. Hak ve özgürlüklerle güvenlik ve istikrarın, birbirlerinin karşıtı
imiş gibi sunulması
Tehdit, çatışma, güvenlik kaygıları mı, barış ve uzlaşmacı değerler mi
öne çıkıyor? “Bilerek veya bilmeyerek kandırılabilen vatandaş” algılaması
mevcut mu? Sürekli tehlike mantığı üzerine oturan, bireylere ve topluma
sunulacak özgürlüklerin ülkeyi böleceği ve devleti zayıflatacağı fikrinden yola
çıkan, bireyin ve toplumun uğradığı tahribata rağmen devlet ve devletçilik
mantığını yücelten, kısa dönemli fayda ve çıkar için tüm ilkeleri ayaklar
altına alan, siyaseti intikam, kan ve onur unsurlarına kilitleyen, özü otoriter
bir anlayış sözkonusu mu?
19. Kültürün dine, ahlakın dindarlığa indirgenmesi. İnsanların kültürel
yönünü sadece/hep dinin kurduğu izleniminin yaratılması.
20. İnanç akidelerinin pozitif önermeler gibi aktarılması.
CİNSİYET AYRIMCILIĞI; KADINA BİÇİLEN TOPLUMSAL ROL:
21. Eşitsiz, cinsiyetçi bir sosyal rol dağılımının
sorgulanmadan kabul edilmesi.
Kadınların ev dışında da toplumsal roller almış olarak gösterilmesine,
yalnızca geleneksel rollerde gösterilmekle yetinilmemesine dikkat edilmiş mi?
Kadın, karar mekanizmalarında bulunmayı içeren ve yönetici rollerde de
gösterilmiş mi? Otorite konumlarında sunuluyor mu? Salt koruyucu-besleyici
rollerde mi sunuluyor?
(Örneğin toplumsal hayatta bazı alanlar “erkek alanları“ bazı alanlar
“kadın alanları“ olarak kurgulanıyor mu? “Bir okulun 400 öğrencisinden %4’ü kız
öğrencilerdir“ gibi örneklerle bazı alanların – bu örnekte eğitim - “erkek
egemen“ alanlar oldukları normalleştiriliyor mu? Ekonomi, siyaset, mühendislik,
doktorluk, yöneticilik, garsonluk, spor gibi alanlarda kadınlar da temsil
ediliyorlar mı? Hemşirelik, hosteslik gibi mesleklerde erkekler
görülüyor mu? vb.)
22. Ataerkil aile kavrayışı, erkek-egemen aile tasviri.
Gerek içerikte gerekse verilen örneklerde kadın ve erkek karakterlerin
birbirlerine eşit muamele eden ve saygı gösteren bir şekilde temsil
edilmiş/resimlendirilmiş mi? Annelik ve babalık rolleri toplumsal cinsiyet
açısından dengeli olarak belirlenmiş mi?
(Örneğin erkekler ev işleri yaparken, çocukları okula
bırakırken,bebeklerin altını değiştirirken, ev için alışveriş yaparken de
tasvir ediliyorlar mı? Aileye dair kararlarda erkeklerin ve kadınların eşit söz
hakkı olduğu vurgulanıyor mu? Örneğin çocuklar hep babalarından mı izin
alıyorlar? Kadınların da kocalarından “izin almaları“ gibi örnekler veriliyor
mu? vb).
23. Cinsiyetçi dil kullanımı (“adam gibi”, “bilimadamı“,
“insanoğlu“,“erkek sözü“ vb). Kıyafetlerde, oyunlarda, örneklerde cinsiyetçi
yaklaşım (örneğin evciliğin vb. kızlara, askercilik, doktorculuk
ve benzerlerinin, sporun erkeklere yakıştırılması; top oynayan, bisiklete
binen çocukların hep erkek olması; erkeklerin aktif, kadınların/kız
çocuklarının pasif rollerde sunulması vb).
24. Cinsiyet ayrımcılığının doğrudan aşağılayıcı ya da sözde
bilimsel ifadeleri.
a. “Kadınların aklı buna ermez”, “kadınlar
duygusaldır, erkekler akıllarını kullanırlar” gibi ayrımcı ifadeler.
b. Cinsiyet ayrımcılığının biyolojik/fizyolojik gerekçelere bağlanarak
haklılaştırılması, örneğin, “erkekler doğaları gereği güçlüdür, kadınlar ise
zayıftır” ya da “kadınların annelik işlevleri onları toplumda da hemşirelik,
hasta bakıcılık gibi rollere daha uygun kılar,” gibi ifadeler.
EĞİTİM FELSEFESİ / ELESTİREL BİR BAKIŞIN
GELİŞTİRİLMESİ
DİKKAT: Bu bölümdeki ölçütlere ilişkin ihlaller, neredeyse kural olarak,
başka maddelerde ele alınmış bir ya da birden çok başka sorunla birlikte
bulunmaktadırlar. Bu bölümdeki maddeleri işaretlediğiniz
durumlarda, bu sorunu açan, somutlayan bir biçimde diğer ölçütlere göre
de pasajı inceleyip, bu maddeleri de anket formuna işlemenizi rica
ediyoruz. Aksi takdirde taramalar arası tutarlılık ve güvenilirlik
sağlanamamaktadır.
25. Özcü önermeler:
ÖZCÜLÜK (Essentialism): adeta doğuştan gelen, "doğamız itibarıyla sahip olduğumuz addedilen",
ezel ebed değişmeyen, dış etkenlerden etkilenmeyen özelliklerin olduğu
inancı... Bu yaklaşım, insan hakları ve demokrasi bilinci açısından önemli
sakıncalar taşır; klişe ve önyargıları besler ve onlardan beslenir, özgür
yurttaşların katılım ve etkileşimi sayesinde gerçekleşebilecek değişimi
yoksayar veya "yozlaşma, benliğini yitirme, özünden uzaklaşma" olarak
addeder..
Örneğin herhangi milletin kahraman ya da korkak, kadınların
anne.. vb. olduklarına dair önermeler, metaforlar (mecazlar), benzetmeler, ya
da metonimler.
26. Normatif Önermelerin Bilgi Önermesi (Pozitif Önermeler) olarak sunulması; olgular/bilgiler ile yorumlar/görüşlerin/dileklerin birbirine karışması; “yorumun/kanaatın/isteğin“ “olgu/bilgi“ olarak sunulması; pür betimsel, güya-nesnel (pseudo-objektif) bir anlatım tarzı. Bilgilendirme/çözümlemeden çok, yermenin/övmenin ön planda olması.
NORMATİF ifadeler: davranışların, özelliklerin
nasıl olmaları gerektiğine ilişkin (ahlaki, dinsel, duygusal, ideolojik,
politik vs..) görüşler, istekler, temenniler, nasihatlar, kanaatler...
BİLGİ önermeleri, POZİTİF önermeler: nesnel, bizim dışımızda objektif bir gerçekliğe sahip olan/olduğunu düşündüğümüz, gözlemle/deneyle doğrulanabilir/yanlışlanabilir önermeler...
BİLGİ önermeleri, POZİTİF önermeler: nesnel, bizim dışımızda objektif bir gerçekliğe sahip olan/olduğunu düşündüğümüz, gözlemle/deneyle doğrulanabilir/yanlışlanabilir önermeler...
Çoğu kez, bu normatif önermeler aynı zamanda özcü önermeler olarak
ortaya çıkmaktadırlar ve belli bir davranış, düşünüş biçimini aşılamayı
amaçlarlar. Eğitim sürecinde öğrencilere belli davranış biçimlerinin
benimsetilmeye çalışılması aslında eğitimin temel işlevlerinden birisidir ve bu
çok doğaldır. Sorun bu işlevin, niyetlerimiz, özlemlerimiz ve objektif
gerçekliklerin birbirine karıştırmadan yerine getirilebilmesi ve bu
davranışların öğrenciye doğru düşünme ve yargılama alışkanlıkları ile birlikte
kazandırılmasıdır. Sağlık-hastalık-mikrop gibi tıbbi metaforlar kullanılarak
iletilen -karmaşık toplumsal konulara ilişkin -mesajlar da, normatif
önermelerin bulgusal gerçeklermiş gibi sunulmasının bir aracı
olabilmektedirler.
27. Yazılanları doğrulamak için, bilimsel akıl yürütme ve kanıtlama
yöntemlerine başvurmak yerine, herhangi bir Otorite’nin sorgulanamaz yetkesine
gönderme yapılması. Herhangi bir Otorite’nin kutsallaştırıldığı izlenimi veren
ibareler. Sunulan bilgiyi, yorumu ve yargıyı mutlaklaştıran, bunun dışında
hiçbir bilgi, yorum ve yargının olamayacağı kabulüne dayanan ifadeler.
“Doğrular, etik önermeler ve benzerleri, bir Muhakeme sonucu
çıkarsanan şeyler olarak değil, şu veya bu Büyük Otorite (Bilim, Milli Çıkar,
Atatürkçülük, Çağdaşlık, Tarih vs..) öyle gerektirdiği için benimsenmesi
gereken şeyler olarak, dolayısıyla bir dogma olarak mı sunuluyor? ”Önermeler
temellendirilir, gerekçelendirilirken, dışsal bir otoriteye (“bilim”, “çağdaş
dünya”, “yöneticilerimiz”, “Atatürk”, “devlet”, “millet”, “dinimiz”.. )
gönderme yapılıyor mu? Akıl yürütme/kanıtlama/olgusal verilerle gerekçelendirme
mi, bir yüceliğin sorgulanamaz otoritesine başvuru mu ön planda? pozitif
bilimler bu doğrultuda istismar edilmiş mi?“ Eleştirel akıl, sözgelimi
geniş zamanlı cümlelerin çok yoğun kullanımı yoluyla, devreden çıkartılmaya
çalışılıyor mu?
28. Dersle-konuyla ilişkisiz aidiyet/itaat/biat simgeleri;
süslemeler.
29. Abes ifadeler, totolojiler, kendi içinde çelişen anlatımlar, yanlış
tanım, bilgi ve ifadeler, yanlış örneklemeler, tutarsız, ilgisiz bağlantılar...
Alakasız görsel malzeme, ezberci soru ve testler.. olgusal hatalar, güncel
olmayan bilgiler; yersiz konu seçimleri... Kurulmayan nedensellik
ilişkileri…
30. Entelektüel mülkiyet haklarına saygı gösterilmemesi (kaynakça,
görsel malzemeyi üretenler vs..)
SOSYAL BİLİMLER İÇİN EK ÖLÇÜTLER:
31. Birlikte barış içinde, farklı ama eşit biçimde
yanyana varolma kültürünün yerine “hoşgörü” teriminin içerdiği “örtülü
hiyerarşi”nin sürdürülmesi.
32. “Dinsel-milli-yerel” aidiyetlerin,
“evrensellik, insanlık ailesine mensubiyet” ve benzeri değerlerin aleyhine öne
çıkarılması..
33. İnsan haklarının sürekli geliştiği ve genişlediğinin gözardı
edilmesi ve tarihsel bağlamından kopartılması.
........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder