14 Mart 2017 Salı

Bir Diplomasi Krizi Olarak Hollanda Örneği

Yazan C. Akça Ataç

"Ben de bir Diplomasi Tarihi hocası olarak görüşlerimi yazayım:

1) Hollanda ile yaşadığımız gerçekten tarihe geçecek çok büyük bir kriz. Ülkeye sokulmamış ve sınır dışı edilmiş bakanlar var.

2) Öncelikle diplomaside diplomatik haklar aslında özünde nezaket prensibi üzerine kurulmuştur. Uygulayıcı ev sahibi ülkedir, güvenlik gerekçesi ile bu hakları askıya alabilir. Sınır kontrolü, seyahat güvencesi de dolayısıyla ev sahibinin tasarrufundadır. Eldeki kırmızı pasaportlar genel uygulama olarak sınırdan geçisi ve ev sahibi ülkedeki serbest seyahati sağlar ancak misafirlerin kamusal alanda 'güvenliği tehdit etme' olasılığı ev sahibinin bu hakları askıya alması ile sonuçlanabilir. Yani kırmızı pasaport otomatikman her türlü giriş, geçiş ve çıkış hakkı vermez, bunlar ev sahibi izin verdiği için gerçekleşir. Temsilciler konuk ülke topraklarıdır, oraya giden yollar ev sahibinindir. Genellikle de izin verildiği için biz geçişin 'otomatik' gerçekleştiğini varsayarız.

3) Türk Dışişleri Bakanı Hollanda'ya Türkiye'yi temsilen diplomatik bir görüşme yapmak üzere gitmemektedir. Kendisini karşılayan, görüşeceği hiçbir Hollandalı yetkili bulunmamaktadır. Kendisi bir devlet meselesi için değil partisi adına seçim konuşması yapmaya gitmektedir. (Bunu devletin uçağı ile ve anayasada açıkça yasaklanmış olmasına rağmen bir yurtdışı temsilciliğimizde yapmak istemesi de Hollanda'nın değil Türkiye'nin meselesidir.)

4) Toplantı yasağını koyan Rotterdam mahalli yönetimidir. Başkanın adı Ahmed Aboutaleb çok sevilen Müslüman bir yerel politikacıdır. Kendisi toplantının içeriği ve katılımcı sayısı konusunda kendisine defalarca çelişkili ve yanlış bilgi verilmesinden dolayı Dışişleri Bakanı'na sonuçta "burada seçim kampanyası yapmanızı uygun bulmuyoruz" demiştir. Diplomatik dilde bu nazikçe "gelmeyin" demektir. "Çatlasanız da patlasınız da geleceğim" demek elinizdeki kırmızı pasaportun ancak nezaket temelleri üzerinden işlediğini unutmak anlamına gelmektedir. Aynı şeyi, "ülkemize gelmenizi arzu etmiyoruz" dediği birinin kırmızı pasaportla gelmeye kalkması durumunda Türkiye de yapardı.

5) Hollanda bu meseleyi bu kadar büyütmeyebilirdi ve Dışişleri Bakanı'nın Rotterdam'a gitmesine izin verip meselenin sadece yukarıda parantezde belirttiğim bir ihlalden ibaret kalmasını sağlayabilirdi. Bunu yapmamayı tercih etti.

6) Türkiye'de onbinlerce kişinin pasaportuna el konmuşken, yenisini çıkartmalarına izin verilmezken, binlerce kişi iddianameleri henüz hazırlanmamışken aylardır hapiste tutulurken, bunların arasında uluslararası kuruluşların üyesi gazeteci ve yazarlar da varken bunun ülkemizin uluslararası saygınlık ve kabulüne bir etki etmeyeceğini düşünmek imkansızdır. Diplomasi karşılıklılık, saygınlık ve nezaketle doğrudan ilişkilidir, haklar daha sonra gelir.

7) Literatürüne baktığımızda başarılı diplomasinin "diz çöktürmek," "tükürdüğünü yalatmak," "bir koymak on almak" değil "diyalogun sürekli kılınması" olduğunu görürüz. Bir dışişleri bakanı hem kendi vatandaşlarının hem de ev sahibi ülkedeki soydaşlarının yaşam kalitesi adına diplomatik diyalogu sürdürmekle yükümlüdür.
😎 Bakanların Hollanda'da gördükleri muamele hepimizi rencide etmiştir. Diplomasi doğal bir yetenekten ziyade öğrenilmesi gereken ince bir zanaattir. Öğrenilmemesi durumunda henüz doğmamış nesilleri bile tehlikeye atacak durumları, davranış kalıplarını ve zorbalıkları tetikleyecek koşullar oluşacaktır."

https://www.facebook.com/elifsaralmutlu/posts/10155023684382200