Ocak 2016
[Bu yazı 1128 akademisyenin imzaladığı bildiri üzerine Neşe Özgen tarafından derlenmiş, sosyal medyada paylaşılmıştır.
Bu konuları bilmemiz gerektiğini düşündüğüm için bu bloga aldım. Her zaman için gerekli olan hukuki bilgiler sonuçta. En azından şu an için geçerli olan yasalar konusunda bilgilendiriyor. DK]
Bu konuları bilmemiz gerektiğini düşündüğüm için bu bloga aldım. Her zaman için gerekli olan hukuki bilgiler sonuçta. En azından şu an için geçerli olan yasalar konusunda bilgilendiriyor. DK]
Savcılığa çağrılan ve hukuk desteği
isteyenlere genel duyuru:
HUKUK BANYOSU (GİRİŞ)
….
1) Hakkınızda silsile ile
açılması kuvvetle muhtemel soruşturmalar için devletin henüz gidiş yolunda
karar kılmadığı görülüyor. Diğer bir deyişle, devletin bu soruşturmaları hangi
usulde, hangi yasal formüle neye dayanarak yürüteceği konusunda karar
vermediği, şimdilik tek örnek davranmadığı anlaşılıyor.
2)
Yazıştığınız forumlara düşen birkaç örnekten (akademisyen arkadaşımın ilettiği)
şimdilik görebildiğim ise şundan ibaret;
i)
Soruşturmalar bazı mahallerde YÖK ün 12 Ocak 2016 tarihli “gereği yapılacaktır”
açıklamasına paralel olarak bizzat üniversite
kurullarınca başlatılmış ve savunmalar da üniversite organlarınca istenir
halde iken;
ii) Birkaç diğer örnekte ise soruşturmanın yerel savcı tarafından başlatıldığı ve imzacının CMK 145 uyarınca ifade vermeye
çağrılmış bulunduğu…
3) Kanaatim, ilk yöntemin
kısa sürede terk edileceği ve soruşturmaların yaygın olarak savcılıklar eliyle götürüleceği şeklindedir.
İki nedenle:
i) 2547 sayılı YÖK kanunu’nun “Disiplin ve
Ceza İşleri” başlıklı 53. maddesi, bu maddeye göre disiplin amirleri veya
üniversite içinde oluşturulacak kurullar eliyle yürütülecek soruşturmaları
akademisyenlerin " görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları
sırada işledikleri ileri sürülen suçlarla" sınırlamış. Aynı maddenin 7.
bendinde ise ;
“
İdeolojik amaçlarla Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetleri, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep
ayrılığına dayanılarak nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan
kaldırmak maksadıyla işlenen suçlarla bunlara irtibatlı suçlar, öğrenme ve
öğretme hürriyetini doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlayan, kurumların sükûn,
huzur ve çalışma düzenini bozan boykot, işgal, engelleme, bunları teşvik ve
tahrik, anarşik ve ideolojik olaylara ilişkin suçlar ile ağır cezayı gerektiren
suçüstü hallerinde, yukarıda yazılı usuller uygulanmaz; bu hallerde kovuşturmayı Cumhuriyet Savcısı doğrudan yapar”
denilerek,
“ideolojik amaçlı eylemler” ile “göreviniz” arasındaki bağ tamamen koparılmış.
Bu yüzden de size 7. Bentten yürüyeceklerdir. Çünkü, işi savcılık eliyle
yürütmeyi; dolayısıyla işlediğinizi öne sürdükleri “suçu” görevinizle ilgili
ele almayarak, yani şahsınızı doğrudan bir terör soruşturmasının içine çekerek,
böylece eyleminizi iki kere aşağılamış olmayı tercih edeceklerdir.
ii)
Bundan daha kesin olanı ise, Anayasa Mahkemesinin
14.1.2015 tarihli bir kararı ile, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53.
maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesinin çoktan iptal edildiği; bu
nedenle mevcut disiplin yönetmeliğinin AYM kararının yürürlüğe girdiği Kasım
ayından bu yana uygulanamadığı; Adalet Bakanlığının bir Yasa taslağı üzerinde
çalıştığı ancak henüz bunun kanunlaşmadığı; ez cümle Kasım ayından bu yana
ortada üniversite kurulları eliyle sizlere ceza verebilecekleri YÖK içi bir
yasal düzenlemenin kalmadığı gerçeğidir. Şu anda üniversite kurullarının
sizlere karşı eli kolu zaten bağlıdır yani. Dolayısıyla üniversite kurullarınca savunması istenen arkadaşların
savunmalarına bu durumu yazmaları ve aşağıdaki anayasa mahkemesi kararını ekine
koymaları kafidir. Başka bir savunuda bulunmanıza bile gerek yok. …
Konuyla ilgili olarak şu
örnek habere bakabilirsiniz ;
Sözü
edilen AYM kararı da şurada:
http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/…/48959878-088a-45bc…
4)
Savcılıklar eliyle yürütülecek soruşturmalara gelince;
Burada
şimdilik arkadaşımın ilettiği tek bir celp örneği üzerinden konuşmak
durumundayım, ama gene de müstakbel şablon konusunda epey bir fikir veriyor…
‘Tebliğin
mevzuu’ kısmında iki adet suça işaret ediliyor;
i)
Türk Milletini, Cumhuriyeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisini aşağılama
ii)
Terör örgütü propagandası yapmak
...Her ikisini de gayet büyük bir ciddiyetle ele alıp
arkadaşlarıma buradan önerilerimi iletmek istiyorum. Benzer bir celp ile
karşılaştığınızda şu bilgileri lütfen aklınızda tutarak savcılığa gidin;
i)
Savcının bu örnekte “Türk Milletini, Cumhuriyeti ve Türkiye Büyük Millet
Meclisini aşağılama” diye tabir ettiği “suç” , TCK nun 301. Maddesine denk düşer ve bu maddenin 4. Bendi “Bu suçtan dolayı soruşturma
yapılması, Adalet Bakanının iznine
bağlıdır.” Diyerek özel bir soruşturma usulü emreder. Nitekim Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 9.5.2008 tarih ve 18/1 sayılı
genelgesinde bu “önceden izin şartı” nın usulü dairesi etraflıca açıklanmış ve eke koyduğum Genelge metninin 2. Sayfasında
da (B başlığı) görüldüğü üzere, cumhuriyet savcılarının Adalet Bakanlığınca
haklarında ayrı ayrı soruşturma izni verilmiş olmadıkça, kendilerine suç
isnadında bulunulan bu kişilerin savunmasını alamayacakları, bunları hiçbir
şekilde ifadeye çağıramayacakları; öncelikle hakkınızda Genelgede açıklanan
usulü dairesinde bir fezleke hazırlanıp adalet bakanlığına gönderilmesi
gerektiği ve ancak bu fezlekeye dayanarak Bakanın soruşturmaya izin vermesinden
sonra ifade için celp edilebileceğiniz hususu apaçık kurala bağlanmıştır.
Öyleyse savcıya
gittiğinizde ilk sormanız gereken şey, hakkınızda
böyle bir Adalet Bakanı izninin bulunup bulunmadığı olmalıdır. Yok ise ( ki
bu oldukça uzun bir prosedür olduğundan şu aşamada tamamlanmış olması
beklenemez ) savcıya yasa dışı işlem yaptığı hatırlatılıp, usulüne uygun bir
izinle ifadeye çağrılıncaya kadar hiçbir soruya cevap verilmeyeceği belirtilip
oradan ayrılınmalıdır. …
Bahsi geçen Genelge şurada
;
http://www.adalet.gov.tr/genelgeler/genelge_pdf/18-1.pdf
http://www.adalet.gov.tr/genelgeler/genelge_pdf/18-1.pdf
ii)
Terör örgütü propagandası yapmak! Fakat
böyle bir suç (propaganda suçu) zaten “kanunlarımızda” bulunmamakta. Savcının
demeye getirdiği “propaganda” suçunun tam şekli şemali ise TCK 220. Madde 8.
bentte tabir edilir ve metni aynen
şöyledir ;
şöyledir ;
//
(8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit
içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı
teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi
halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (1)
––––––––––––
––––––––––––
(1) 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanunun 11 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “veya amacının” ibaresi “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” şeklinde değiştirilmiştir. //
Dikkat
ederseniz maddenin hemen altında yer alan 1 no’lu dipnotta, 2013 de madde
metninin değiştiği ve metinden “veya amacının” ibaresi çıkarılarak yerine
“cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya
da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” ifadesinin getirildiği
yazılı.
Yani,
2013 tarihli bu değişiklikten önceki düzenlemede örgüt propagandası suçunun
kapsamı çok genişti. Evet yani o zamanlar örgüt propagandası diye bir suç
vardı. Ama artık yok. …
Yeni düzenleme ile
propaganda suçunun oluşabilmesi içinse, cebir, şiddet veya tehdidin meşru
gösterilmesi, övülmesi veya teşvik edilmesi ölçütü getirilmiş. Ceza kanunu
açısından cebir, şiddet ve tehdidin ne anlama geldiği bilindiğinden, bu
eklemenin mahkemelerin propaganda suçunun kapsamı konusunda takdir yetkisini
oldukça sınırladığı açıktır herhâlde. Mahkeme
önüne gelen yazı, açıklama ve benzeri düşünce açıklamaları örgütü açıkça övse
dahi, örgütün cebir şiddet içeren yöntemini övmüyorsa yahut bu yöntemlerden
bahsettiği halde onları yermeyerek meşru göstermek cihetine gidilmediği sürece (…)
bu türden düşünce açıklamaları suçun oluşması için yeterli olmayacaktır.
Örgütün cebir, şiddet veya
tehdit İÇERMEYEN diğer yöntemlerini savunan söz, yazı, sloganlar ise suç
kapsamında değerlendirilmeyecektir. Dolayısıyla lütfen savcıya gittiğinizde,
imzacısı olduğunuz metnin “örgütü eleştirmeyerek” zımnen onun propagandasını
yaptığı bir an kabul edilseydi bile, bildiride “örgütün cebir, şiddet veya
tehdit içeren herhangi bir yöntemini öven veya ondan bahsettiği halde yermeyen”
somut ifadeler bulunmadığı sürece eyleminizin madde 220’yle temasının mümkün olmadığını bildiğinizi açıkça belli edin
ve (…) savcıya sorun; “Sayın savcı, acaba imzacısı olduğum bildiri üzerinde
‘örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya
övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek’ nitelikte bulduğunuz
ifadenin üzerini benim için fosforlu kalemle çizebilir misiniz ? Bir daha ki
ziyaretimde savunmamı buna göre hazırlayacağım da”
Konuyla
ilgili bir yazı şurada ;
http://blog.radikal.com.tr/…/4yargi-paketinde-orgut-propaga…
(Bu
link çalışmıyor. dk)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder