31 Ekim 2025 Cuma

T24 'te Demirtaş'ın Yazısı Üzerine Akla Gelen Öneriler

 

https://t24.com.tr/yazarlar/selahattin-demirtas/surecin-muhasebesi-neler-yapabilirdik-ya-da-yapabiliriz,52193


-------------------------------------------------------------------------------

Gemini'a sordum bakın ne yazdı: (Söz konusu yazı için linke tıklayınız. Tırnak içleri Gemini'a aittir)

"Sayın Selahattin Demirtaş'ın yazısı, bir sürecin sadece güvenlik ve silahsızlanma boyutuna odaklanılmasının yetersizliğini, asıl meselenin toplumsal barış ve "kardeşlik hukuku"nun inşası olduğunu etkili bir şekilde vurguluyor. Yazarın "siz ekleyin, genişletin" çağrısına istinaden, onun önerdiği somut ve sembolik adımların ruhunu taşıyan bazı ek öneriler aşağıda sunulmuştur: Selahattin Demirtaş'ın Çağrısına Yanıt Olarak Akla Gelen Ek Fikirler Demirtaş'ın önerilerinin ortak noktası, soyut siyasi söylemler yerine insanların kalbine ve vicdanına dokunan, ortak anılar ve deneyimler yaratan, somut ve insani adımlar olmasıdır. Bu yaklaşıma dayanarak şu alanlarda da adımlar atılabilir: 1. Eğitim ve Gençlik Alanında Kardeş Okul Programlarının Yaygınlaştırılması: Sadece belirli şehirlerden gençleri bir araya getirmekle kalmayıp, batıdaki bir ilkokul ile doğudaki bir ilkokul arasında kalıcı "kardeş okul" bağları kurulabilir. Öğrenciler yıl boyunca mektuplaşabilir, video konferanslar yapabilir ve okul dönemlerinde karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret edebilirler. Ortak Tarih ve Kültür Atölyeleri: Üniversitelerde ve sivil toplum kuruluşları bünyesinde, Türk ve Kürt gençlerin bir araya gelerek kendi tarihlerini, edebiyatlarını, müziklerini birbirlerine anlattıkları atölyeler düzenlenebilir. Bu atölyelerde, resmi tarih tezlerinin ötesinde, aile hikayeleri ve kişisel deneyimler paylaşılabilir. Zorunlu Değil, Gönüllü Dil Eğitimi: Milli Eğitim Bakanlığı'nın sözlük dağıtma fikrine ek olarak, batıdaki okullarda seçmeli Kürtçe, doğudaki okullarda ise bölgeye özgü kültürel zenginlikleri (örneğin Karadeniz, Ege kültürü) tanıtan seçmeli dersler açılabilir. Amaç, dili ve kültürü bir "sorun" olarak değil, bir "zenginlik" olarak sunmaktır. 2. Medya ve Kültür Alanında Ortak Yapım TV Dizileri ve Filmler: TRT veya özel kanallar, senaryosu üzerinde ortak çalışılmış, batıda yaşayan bir ailenin hikayesi ile doğuda yaşayan bir ailenin hikayesinin kesiştiği, önyargıları yıkan, insani dramları ve sevinçleri işleyen yüksek bütçeli bir dizi projesi hayata geçirebilir. Bu, haber bültenlerinin yarattığı gergin atmosferin dışında, insanların birbirini "normal" yaşamları içinde tanımasını sağlar. "Kardeşliğin Sofrası" Yemek Programları: Türkiye'nin zengin mutfak kültürünü birleştirici bir unsur olarak kullanan programlar yapılabilir. Ünlü bir şef, bir hafta Trabzon'da bir ailenin evine konuk olup onların yemeklerini öğrenirken, sonraki hafta o aileyle birlikte Hakkari'deki bir eve konuk olup oranın lezzetlerini tadabilir. Sofralar, en samimi sohbetlerin kurulduğu yerlerdir. Gezici Sanat ve Zanaat Sergileri: Batıdan bir ebru sanatçısı ile doğudan bir kilim dokuma ustasının ortak eserler ürettiği ve bu eserlerin Türkiye'yi dolaştığı sergiler düzenlenebilir. Bu, kültürel etkileşimin somut ürünlerini halka gösterir. 3. Sivil Toplum ve Hafıza Alanında "Hafıza ve Kardeşlik Parkları": Çatışmalarda en çok acı çekmiş şehirlerde veya Ankara gibi merkezi bir konumda, hayatını kaybeden tüm insanların (asker, sivil, örgüt mensubu ayrımı yapmadan) anısını yaşatacak, isimlerinin yer aldığı, bol yeşil alanlı, insanların tefekkür edip dua edebileceği "Hafıza ve Kardeşlik Parkları" inşa edilebilir. Bu, ortak yası ve acıya saygıyı sembolize eder.

17 Ekim 2025 Cuma

Johan Galtung ve Jake Lynch'in Barış Gazeteciliği Kavramı: Temel Görüşler

 


Norveçli sosyolog ve barış araştırmalarının kurucusu Johan Galtung, geleneksel savaş ve çatışma haberciliğinin, farkında olmadan şiddeti körükleyen bir yapıya sahip olduğunu savunur. Galtung'a göre bu habercilik türü, çatışmayı sadece iki taraf arasında, sıfır toplamlı bir oyun ("biri kazanacak, diğeri kaybedecek") olarak sunar ve şiddetin görünür anlarına (bombalama, ölüm, yıkım) odaklanır. Bu yaklaşıma "Savaş Gazeteciliği" (War Journalism) adını verir.

Gazeteci ve akademisyen Jake Lynch ise Galtung'un bu teorik çerçevesini alıp pratik gazetecilik uygulamalarına dönüştüren en önemli isimlerden biridir. Birlikte, Savaş Gazeteciliği'ne alternatif olarak "Barış Gazeteciliği" (Peace Journalism) modelini geliştirmişlerdir.

Temel argümanları şudur: Gazeteciler, olayları aktarırken yaptıkları seçimlerle (kullandıkları dil, seçtikleri kaynaklar, haberin çerçevesi) barış süreçlerine katkıda bulunabilir ya da bu süreçleri baltalayabilirler. Bu, taraf tutmak veya propaganda yapmak anlamına gelmez. Aksine, çatışmanın daha bütüncül, daha doğru ve yapıcı bir resmini sunmaktır.

Aşağıdaki tablo, iki yaklaşım arasındaki temel farkları özetlemektedir:

KriterSavaş / Şiddet GazeteciliğiBarış / Çözüm Gazeteciliği
OdakÇatışma, şiddet, kimin kazandığıÇatışmanın kökenleri, yaratıcılık, barış girişimleri
Taraflarİki taraf ("biz" ve "onlar")Tüm taraflar (çoklu ve karmaşık)
ÇerçeveSıfır toplamlı oyun (biri kazanır, diğeri kaybeder)Kazan-kazan potansiyeli (ortak çözümler)
DilŞeytanlaştıran, duygusal, "terörist", "şehit" gibi yüklü dilNesnel, insanileştiren, tarafların dilini ve propagandayı deşifre eden dil
KaynaklarElitler, liderler, komutanlar, resmi açıklamalarSıradan insanlar, sivil toplum, barış aktivistleri, her kesimden sesler
Zaman AlgısıSadece şiddet anına odaklanır ("Kim başlattı?")Çatışmanın öncesini (nedenler) ve sonrasını (sonuçlar, travmalar) inceler
ÇözümZafer, bir tarafın yenilgisiUzlaşma, barışçıl dönüşüm, diyalog, sorunların çözümü
GerçeklikSadece görünür şiddeti (ölüm, yıkım) haberleştirirGörünmeyen etkileri de (psikolojik travma, kültürel yıkım) haberleştirir

6 Ekim 2025 Pazartesi

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 12. Sınıf" adlı ders kitabının, İnsan Hakları Açısından Eleştirel Okuması

 Giriş

"T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 12. Sınıf" adlı ders kitabını, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB), Çocuk Hakları Sözleşmesi ve insan hakları eğitiminin evrensel ilkeleri çerçevesinde detaylı bir analize tabi tuttum. Bu rapor, önceki analizleri birleştirerek daha kapsamlı bir değerlendirme sunmaktadır.

Genel tespit olarak, ders kitabı, milli birliği ve ulusal kimliği güçlendirme amacı güderken, bu hedefe ulaşmak için kullandığı dil ve tarihsel anlatı metodolojisi, insan hakları perspektifinden önemli sorunlar barındırmaktadır. Kitap, kahramanlık ve vatan savunmasını merkeze alan güçlü bir ulusal anlatı inşa ederken; farklılıklara saygı, çok yönlü bakış açısı, empati ve tarihsel yüzleşme gibi insan hakları eğitiminin temel unsurlarını sıklıkla göz ardı etmektedir.

Analiz Bulguları

Taramada öne çıkan sorunlu alanlar, gerekçeleriyle birlikte aşağıda tematik başlıklar altında detaylandırılmıştır:

1. Savaş Söylemi ve "Düşman" Tanımı

Kitap, savaşı bir kahramanlık alanı olarak yüceltmekte, barışı bir değer olarak yeterince işlememektedir. Anlatı, "düşman" figürünü sıkça kullanarak ve onu insanlık dışı özelliklerle tanımlayarak "biz" ve "ötekiler" ayrımını derinleştirmektedir.

  • Sorunlu Kısım (Sayfa 41, "Kut Zaferi'nden Sonra Halil Paşa'nın Askerlerine Hitabı" başlıklı okuma parçası): Kut'ül Amâre zaferinin ardından Halil Paşa'nın askerlerine yaptığı konuşma, savaşın ve sonuçlarının sunuluş biçimine iyi bir örnektir. Konuşmada geçen, "Bugün Türklere şeref şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprakların güneşli havasında, şehitlerimizin ruhları şad ve handan uçuşuyorlar." ifadesi, düşmanın yenilgisini bir "kara gün" olarak nitelerken, kendi kayıplarını (şehitliği) trajik bir olaydan çok, ruhların neşeyle uçuştuğu uhrevi bir kazanıma dönüştürmektedir. Konuşmanın sonunda Halil Paşa'nın "Bu güne 'Kut Bayramı' adını veriyorum." demesi, kanlı bir muharebenin sonucunu bir bayram ve kutlama vesilesi olarak kodlamaktadır.

  • Gerekçe: Bu söylem, İHEB'nin en temelinde yer alan yaşama hakkı (Madde 3) ve barış ideali ile çelişir. İnsan hakları eğitimi, çatışmaların barışçıl çözümünü teşvik ederken, savaşın getirdiği insani trajedinin tüm taraflar için acı verici olduğunu vurgular. Binlerce insanın hayatını kaybettiği bir muharebeyi bir "bayram" olarak adlandırmak, savaş olgusunu aşırı derecede normalleştirir ve yüceltir. Şehitlerin ruhlarının "neşeyle uçuştuğu" betimlemesi, ölümün trajedisini ve yaşama hakkı ihlalinin ağırlığını ortadan kaldırarak savaşı gençler için romantik bir ideale dönüştürme riski taşır. Bu yaklaşım, barış kültürünün gelişimine engel teşkil eder.