18 Eylül 2025 Perşembe

Türkiye'de Hukuk Devleti Krizi: Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararlarına Uymama Sorununun Kapsamlı Analizi

 



Giriş: Anayasal Düzende Bir Fay Hattı ve Hukuk Devletinin Sınavı

 

Türkiye Cumhuriyeti, anayasal düzeninin temel direklerini sarsan ve hukukun üstünlüğü ilkesini temelden sınayan derin bir krizle karşı karşıyadır. Bu kriz, münferit ve birbirinden bağımsız adli vakaların ötesinde, devletin en yüksek yargı organları olan Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Türkiye'nin yargı yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen kesin ve bağlayıcı kararlara alt derece mahkemeleri ve kimi zaman diğer yüksek mahkemeler tarafından sistematik olarak uyulmaması olgusunda somutlaşmaktadır. Bu durum, yalnızca belirli davaların taraflarını etkileyen bir sorun değil, aynı zamanda normlar hiyerarşisi, kuvvetler ayrılığı ve anayasal sadakat gibi hukuk devletini ayakta tutan temel prensipleri aşındıran sistemik bir bozulmaya işaret etmektedir.

Türkiye'nin hukuki mimarisi, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çifte bir yükümlülük üzerine kuruludur. Anayasa'nın 153. maddesi, "Anayasa Mahkemesi kararları... yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar" hükmüyle AYM kararlarının mutlak bağlayıcılığını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tesis eder.1 Diğer yandan, Anayasa'nın 90. maddesi, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğunu ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanların kanunlarla çelişmesi halinde antlaşma hükümlerinin esas alınacağını belirterek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve dolayısıyla AİHM kararlarına iç hukukta üstün bir konum tanır.2

Ancak son yıllarda gözlemlenen gelişmeler, bu anayasal çerçeveye yönelik bilinçli bir meydan okumanın varlığını ortaya koymaktadır. Basit bir "itaatsizlik" eyleminin çok ötesinde, anayasal yetkilerin ve hukuki meşruiyetin yeniden tanımlanmasına yönelik, giderek sofistike hale gelen bir çaba dikkat çekmektedir. Bu süreç, üst düzey siyasi aktörlerin yargı kararlarını hedef alan söylemleriyle başlayan, bu söylemlerden cesaret alan bazı yargı organlarının anayasal hiyerarşiyi sorgulayan kararlarıyla devam eden ve nihayetinde yüksek mahkemeler arasında açık bir çatışmaya evrilen zincirleme bir reaksiyonla ilerlemiştir. Yürütmenin siyasi söylemleri, yüksek yargı organları arasında bir güç mücadelesini tetiklemiş, bu mücadele de alt derece mahkemelerine anayasal hiyerarşiyi reddetme konusunda fiili bir "meşruiyet" alanı açmıştır. Bu raporun amacı, bu uymama olgusunu tarihsel bir sarmal içinde ele almak, kilit davalar üzerinden dönüm noktalarını belirlemek, karşıt hukuki argümanları derinlemesine analiz etmek ve bu durumun Türkiye'nin iç hukuku ile uluslararası konumu üzerindeki çok katmanlı etkilerini ortaya koymaktır.

 

Bölüm I: Hukuki Çerçeve ve Tarihsel Arka Plan: Yükümlülüklerin Doğuşu

 

Türkiye'de yaşanan mevcut anayasal krizin kökenlerini ve boyutlarını anlamak için, ülkenin hem uluslararası insan hakları rejimine hem de kendi iç hukukundaki anayasal denetim mekanizmalarına olan bağlılığının tarihsel ve hukuki temelini incelemek zorunludur.

 

1.1. Uluslararası İnsan Hakları Hukukuna Eklemlenme

 

Türkiye'nin insan hakları alanındaki uluslararası taahhütleri, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi olmasıyla başlamıştır. Bu sürecin en önemli adımı, 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) onaylamasıdır.3 Ancak, Sözleşme'nin getirdiği denetim mekanizmalarının Türkiye için tam anlamıyla işlerlik kazanması yıllar almıştır. Bu süreçteki kritik dönüm noktaları şunlardır:

       28 Ocak 1987: Türkiye, AİHS denetim sisteminin kalbi olan bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Bu tarih, Türk vatandaşlarına, iç hukuk yollarını tükettikten sonra kendi devletlerine karşı hak ihlali iddialarını uluslararası bir organ olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na (daha sonra doğrudan Mahkeme'ye) taşıma imkânı vermiştir.4

       26 Aralık 1989 (Yürürlük 1990): Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir. Bu taahhüt, Türkiye'nin AİHM tarafından taraf olduğu davalarda verilecek kararlara uyacağını peşinen beyan etmesi anlamına gelmektedir.3

Bu adımlar, Türkiye'nin egemenlik yetkisinin bir kısmını, temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla uluslararası bir denetim mekanizmasına devretme yönündeki bilinçli iradesini yansıtmaktadır. Bu iradenin hukuki temeli ise AİHS'nin 46. maddesinde açıkça ifade edilmiştir: "Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme'nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler".3 Bu madde, bir tavsiye veya iyi niyet beyanı değil, üye devletler için kesin ve bağlayıcı bir hukuki zorunluluktur.

 

1.2. İç Hukukta Anayasal Güvenceler ve Bireysel Başvuru

 

2010 Anayasa değişikliği ile Türk hukuk sistemine dahil edilen Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı, Türkiye'nin insan hakları karnesini iyileştirme ve AİHM önündeki ihlal kararlarını azaltma hedefiyle atılmış en önemli adımlardan biridir. Bu mekanizmanın temel amacı, AİHM'e gitmeye gerek kalmaksızın, temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarını en üst düzey ulusal mahkeme tarafından karara bağlamak ve ihlalleri iç hukukta gidermektir.1

Bireysel başvuru yolunun getirilmesi, AYM'nin rolünü ve anayasal sistem içindeki konumunu da dönüştürmüştür. Bu mekanizmanın etkinliği, AYM kararlarının bağlayıcılığına sıkı sıkıya bağlıdır. Anayasa'nın 153. maddesi, AYM kararlarının istisnasız tüm devlet organlarını bağladığını hükme bağlayarak bu güvenceyi sağlamaktadır. Bu ilke, hukuk devletinin ve anayasal düzenin temel taşıdır.1

Bu noktada, AİHM'e yönelik direnişin zamanla AYM'ye yönelmesi dikkat çekicidir. AİHM'nin Türkiye aleyhine verdiği yoğun ihlal kararlarına bir tepki olarak doğan AYM'ye bireysel başvuru mekanizması, AYM'nin kendisi de özellikle ifade özgürlüğü, kişi güvenliği ve adil yargılanma hakkı gibi alanlarda yürütmenin ve diğer yargı organlarının tasarruflarını sorgulayan "istenmeyen kararlar" vermeye başlayınca, benzer bir direnişle karşılaşmıştır. Bu durum, sorunun özünde belirli bir mahkemenin varlığından (AİHM veya AYM) ziyade, temel haklara ve bu hakları koruyan etkin yargı denetimine yönelik siyasi ve ideolojik bir karşı duruşun yattığını göstermektedir. Kriz, uluslararası alandan ulusal alana taşınmış, ancak niteliği değişmemiştir.

 

Bölüm II: AİHM Kararlarının Uygulanmaması: Uluslararası Yükümlülüklerin Sistematik İhlali

 

Türkiye'nin AİHM kararlarına uymama pratiği, özellikle siyasi niteliği ağır basan ve Mahkeme'nin en ağır ihlal kategorilerinden biri olan AİHS Madde 18 (hakların kısıtlanmasının kötüye kullanılması) kapsamında değerlendirdiği davalarda sembolik bir hal almıştır. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davaları, bu sistematik ihlal eğiliminin en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır.

 

Tarih

Mahkeme

Dava Konusu

Kararın Özü

Uygulama Durumu ve Gerekçesi

28.02.2016

-

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Açıklaması

"AYM kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum"

Siyasi tutumu ortaya koyan beyan 6

11.01.2018

AYM

Mehmet Altan / Şahin Alpay

Hak ihlali ve tahliye talebi

İlk derece mahkemeleri "gerekçeli karar ulaşmadı" diyerek uymadı 7

10.12.2019

AİHM

Osman Kavala

Hak ihlali (Madde 5, 18) ve derhal tahliye

Uygulanmadı; yeni soruşturmalarla tutukluluk devam etti 8

22.12.2020

AİHM (Büyük Daire)

Selahattin Demirtaş

Çoklu hak ihlali (Madde 5, 10, 18 vb.) ve derhal tahliye

Uygulanmadı; başka davalardan tutukluluk gerekçe gösterildi 10

25.10.2023

AYM

Şerafettin Can Atalay (1)

Seçilme hakkı ihlali ve tahliye

Yargıtay tarafından uygulanmadı 12

08.11.2023

Yargıtay 3. CD

Şerafettin Can Atalay

AYM kararına uyulmamasına karar verildi

AYM'nin yetkisini aştığı gerekçesi 13

21.12.2023

AYM

Şerafettin Can Atalay (2)

Bireysel başvuru hakkı ihlali ve tahliye

Yargıtay tarafından tekrar uygulanmadı 14

 

2.1. Vaka Analizi: Osman Kavala ve "İhlal Prosedürü"

 

İş insanı ve sivil toplum aktivisti Osman Kavala'nın davası, Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulama konusundaki direncini uluslararası alanda en görünür kılan vaka olmuştur.

       AİHM Kararının İçeriği (10 Aralık 2019): AİHM, Kavala'nın tutukluluğunun AİHS Madde 5 (özgürlük ve güvenlik hakkı) ve Madde 18'i (hakların kısıtlanmasının kötüye kullanılması) ihlal ettiğine hükmetti. Mahkeme için Madde 18 ihlali tespiti son derece nadirdir ve bu tespit, tutuklamanın meşru bir hukuki gerekçeye dayanmadığını, aksine "onu susturmak ve sivil toplumu caydırmak gibi siyasi bir amaç" taşıdığını ortaya koymaktadır.8 Karar, bu ağır ihlal tespiti nedeniyle Kavala'nın "derhal serbest bırakılması" gerektiğini açıkça belirtmiştir.

       Uygulamama Süreci: AİHM kararının 12 Mayıs 2020'de kesinleşmesine rağmen Kavala tahliye edilmedi. Aksine, yerel mahkemeler kararı görmezden geldi. Hatta Kavala, Gezi davasından beraat ettiği gün, cezaevinden çıkması engellenmek amacıyla başka bir suçlamadan (casusluk) yeniden tutuklandı.9 Bu tür hukuki manevralar, kararın sadece lafzına değil, aynı zamanda ruhuna da aykırı hareket edildiğini ve kararı etkisiz kılmaya yönelik bilinçli bir strateji izlendiğini göstermektedir.

       Uluslararası Sonuçlar: Kararın uygulanmaması, AİHM kararlarının icrasını denetlemekle görevli olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ni harekete geçirdi. Komite'nin defalarca yaptığı serbest bırakma çağrılarına ve ara kararlarına uyulmaması üzerine, 2 Aralık 2021'de AİHS tarihinde ikinci kez bir üye devlete karşı "ihlal prosedürü" (infringement proceeding) başlatma kararı alındı.15 Bu, Türkiye'nin Sözleşme'den doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin tespiti için davanın tekrar AİHM'e havale edilmesi anlamına geliyordu. Türk Dışişleri Bakanlığı'nın bu süreci "siyasi mülahazalar" olarak nitelemesi ise, uymama tavrının siyasi olarak da sahiplenildiğini teyit etmiştir.16

 

2.2. Vaka Analizi: Selahattin Demirtaş ve Madde 18 İhlalinin Derinleşmesi

 

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM Büyük Daire kararı, Türkiye'deki yargı sistemi ve siyasi atmosfere yönelik en kapsamlı eleştirilerden birini içermektedir.

       AİHM Büyük Daire Kararının Kapsamı (22 Aralık 2020): Bu karar, birden fazla ve birbiriyle bağlantılı ağır hak ihlalleri tespit etmiştir:

       Madde 5 (Özgürlük Hakkı): Tutukluluğun devamı için gösterilen gerekçelerin yetersiz olduğu ve "makul şüpheye" dayanmadığı sonucuna varılmıştır.10

       Madde 10 (İfade Özgürlüğü): Bir milletvekili olarak yaptığı ve yasama sorumsuzluğu kapsamında değerlendirilmesi gereken konuşmalarının suç delili sayılması ifade özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilmiştir.10

       Ek Protokol 1, Madde 3 (Seçilme Hakkı): Tutukluluğunun, kendisinin ve onu seçen milyonlarca seçmenin iradesinin parlamentoda temsil edilmesini engellediği belirtilmiştir.10

       Madde 18 (Siyasi Amaç): Kavala davasında olduğu gibi, burada da en kritik bulgu Madde 18 ihlalidir. AİHM, Demirtaş'ın tutukluluğunun arkasındaki asıl amacın, "çoğulculuğu boğmak ve özgür siyasi tartışma alanını kısıtlamak" gibi gizli bir siyasi amaç olduğunu tespit etmiştir.10

       Uygulamama Yöntemleri: Kavala davasındaki örüntü burada da tekrarlanmıştır. AİHM'nin ilk Daire kararı sonrası bir yerel mahkeme tahliye kararı vermiş, ancak Demirtaş cezaevinden salıverilmeden başka bir soruşturma gerekçe gösterilerek tutukluluğunun devamı sağlanmıştır.11 Bu durum, kararları boşa çıkarmak için "hukuki matruşka" adı verilebilecek bir stratejinin varlığını göstermektedir. Bir mahkeme kararı ile bir hukuki engel aşıldığında, içinden hemen yeni bir soruşturma veya tutuklama kararı çıkarılarak kişinin özgürlüğü engellenmektedir. Bu, hukukun bir hak arama mekanizması olarak değil, bir kontrol ve cezalandırma aracı olarak kullanıldığına işaret etmektedir.

Bu iki sembolik davada AİHM kararlarının uygulanmaması, Türkiye'nin uluslararası hukuk taahhütlerine uymadığı ve yargı gücünü siyasi muhalifleri hedef almak için kullandığı yönündeki algıyı güçlendirmiştir. Bu durum, Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliğinin sorgulanmasına kadar gidebilecek ciddi yaptırım risklerini de beraberinde getirmektedir.17

 

Bölüm III: Anayasal Krizin Zirvesi: Yüksek Yargı Organları Arasındaki Açık Çatışma

 

AİHM kararlarına karşı gösterilen direnç, zamanla iç hukuka yansıyarak Anayasa Mahkemesi kararlarını da hedef almış ve kriz, alt derece mahkemelerinin münferit direnişlerinden, yüksek yargı organları arasında anayasal bir kopuşa evrilmiştir.

 

3.1. Krizin Provası: Mehmet Altan ve Şahin Alpay Kararları (2018)

 

AYM kararlarına yönelik ilk açık ve organize direniş, tutuklu gazeteciler Mehmet Altan ve Şahin Alpay davalarında yaşandı.

       AYM, 11 Ocak 2018'de verdiği pilot niteliğindeki kararda, Altan ve Alpay'ın tutukluluklarının "kişi hürriyeti ve güvenliği" ile "ifade ve basın özgürlüğü" haklarını ihlal ettiğine ve derhal tahliye edilmeleri gerektiğine hükmetti.7

       Ancak, dosyaların gönderildiği İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri, Türkiye hukuk tarihinde bir ilke imza atarak AYM'nin bu açık tahliye hükmünü içeren ihlal kararına uymayı reddetti. Mahkemeler, bu direnişlerine gerekçe olarak "AYM kararının Resmi Gazete'de yayınlanmamış olması" ve "gerekçeli kararın henüz mahkemeye ulaşmamış olması" gibi usuli bahaneler öne sürdüler.7

       Bu olay, basit bir gecikme veya usuli bir anlaşmazlık değil, anayasal hiyerarşiye yönelik ilk ciddi meydan okumaydı. Alt derece mahkemelerinin, Anayasa'nın 153. maddesindeki açık bağlayıcılık hükmüne rağmen AYM kararlarını yok sayabileceği mesajını vermesi açısından, yaklaşmakta olan daha büyük bir krizin habercisi niteliğindeydi.

 

3.2. Anayasal Kopuş: Can Atalay ve Yargıtay'ın Direnişi (2023-2024)

 

Kriz, Gezi Parkı davasından mahkum olan ve 2023 genel seçimlerinde Hatay milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay'ın davasıyla zirveye ulaştı ve bir anayasal kopuşa dönüştü.

       AYM'nin İki Ayrı İhlal Kararı: Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen Atalay'ın bireysel başvurusu üzerine AYM, ilki 25 Ekim 2023'te, ikincisi ise 21 Aralık 2023'te olmak üzere iki ayrı ihlal kararı verdi. İlk kararda Atalay'ın "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı" ile "kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı"nın ihlal edildiği belirtildi.12 İlk karara uyulmaması üzerine verilen ikinci kararda ise bu ihlallere ek olarak, karara uyulmaması nedeniyle Atalay'ın "bireysel başvuru hakkı"nın da ihlal edildiği tespit edildi.14

       Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Emsalsiz Kararları: Dosyanın gönderildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesi, sadece AYM'nin her iki kararına da uymamakla kalmadı, aynı zamanda anayasal düzen içinde benzeri görülmemiş adımlar attı:

       Daire, AYM'yi "yargısal aktivizm" yapmakla, Anayasa'yı ihlal ederek "yetki gaspında" bulunmakla suçladı.13

       En radikal adım olarak, ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında "Anayasa'yı ihlal" ve "görevi kötüye kullanma" suçlamalarıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.13

Bu süreç, hukukçular ve kamuoyu tarafından "büyük bir hukuk devleti krizi" veya "yargısal darbe girişimi" olarak tanımlandı.12 Altan/Alpay davasındaki direniş, usuli bahanelere dayanan "pasif" bir nitelik taşırken, Atalay davasındaki direniş, anayasal düzenin kendisine yönelik "aktif" ve "ideolojik" bir saldırı niteliğindeydi. Yargıtay, sadece bir karara uymayı reddetmekle kalmamış, kararı veren mahkemenin meşruiyetini yok etmeye ve üyelerini kriminalize etmeye çalışmıştır. Bu, bir hiyerarşi sorunundan, bir anayasal düzenin bekası sorununa geçiş anlamına geliyordu. AYM'nin kendisi de Yargıtay'ın bu kararını "Türk hukukunda bulunmayan bir karar türü" olarak nitelendirerek, yaşanan kopuşun derinliğini teyit etmiştir.14 Bu durum, denetlenen bir organın (Yargıtay), kendisini denetleyen organı (AYM) denetlemeye ve gayrimeşru ilan etmeye kalkışması gibi, yargısal denetim mekanizmalarının temel mantığını tersine çeviren bir anomali yaratmıştır.

 

Bölüm IV: Gerekçelerin Analizi: İki Karşıt Hukuki Evrenin Çarpışması

 

AYM ve AİHM kararlarına uymama pratiğinin arkasında, birbiriyle taban tabana zıt iki farklı hukuki ve anayasal anlayışın çatışması yatmaktadır. Bu çatışma, özellikle Can Atalay davasında Yargıtay'ın gerekçeleri ile AYM'nin ve hukuk devleti ilkesini savunanların argümanlarında net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

 

Hukuki Konu

Uymayı Savunan Argüman (AYM / Z. Arslan Perspektifi)

Uymamayı Gerekçelendiren Argüman (Yargıtay / M. Uçum Perspektifi)

Anayasa Madde 153'ün Kapsamı

AYM kararları kesindir ve yasama, yürütme, yargı dahil herkesi bağlar. Bireysel başvuru kararları da bu kapsama dahildir.1

Madde 153'teki mutlak bağlayıcılık sadece norm denetimi kararları içindir. Bireysel başvuru kararları bu nitelikte değildir.21

AYM'nin Rolü

Temel hak ve özgürlükleri koruyan, Anayasa'yı nihai olarak yorumlayan en üst organdır. Uyuşmazlığı çözen karar merciidir.1

AYM, Yargıtay ve Danıştay üzerinde bir "süper temyiz" mercii değildir. Yerindelik denetimi yapamaz. Sadece "yönlendirici denetim" yapabilir.21

"Yeniden Yargılama" Yetkisi

İhlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için AYM'nin kanundan doğan bir yetkisidir ve derece mahkemeleri uymak zorundadır.14

AYM, derece mahkemesini "yargılamanın yenilenmesine" zorlayamaz. Bu yetki, usul kanunlarına göre mahkemenin takdirindedir.21

Yargı Organları Arası İlişki

Anayasal uyuşmazlıklarda nihai karar mercii AYM'dir. Diğer mahkemeler uyuşmazlığın tarafı konumundadır.1

Yargıtay, adli yargı alanında "son inceleme merciidir". AYM bu anayasal yetkiyi ihlal edemez.21

 

4.1. Uymama Gerekçesi Olarak "Yargısal Aktivizm" ve "Yetki Aşımı" Tezi

 

Yargıtay'ın ve bu görüşü destekleyen çevrelerin temel argümanları, AYM'nin anayasal sınırlarını aştığı ve diğer yüksek mahkemelerin alanına müdahale ettiği iddiası üzerine kuruludur.21 Bu tezin ana unsurları şunlardır:

       "Süper Temyiz" Eleştirisi: Bu görüşe göre AYM, bireysel başvuruları incelerken kendisini Yargıtay ve Danıştay'ın üzerinde bir "süper temyiz mahkemesi" gibi konumlandırmakta, delil değerlendirmesi ve hukuki niteleme gibi kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara girerek yerindelik denetimi yapmaktadır. Bu durumun, Yargıtay ve Danıştay'ın kendi alanlarında "son inceleme mercii" olmalarını düzenleyen anayasal hükümleri ihlal ettiği savunulmaktadır.21

       Anayasa Madde 153'ün Dar Yorumu: Bu teze göre, Anayasa'nın 153. maddesinde belirtilen mutlak bağlayıcılık, yalnızca AYM'nin kanunların veya diğer normların anayasaya aykırılığını tespit ettiği "norm denetimi" kararları için geçerlidir. Bireysel başvuru kararları ise bu nitelikte olmadığından, diğer mahkemeler için aynı derecede mutlak bir bağlayıcılık taşımaz.21

       Yetki Aşımı İddiası: Can Atalay davası özelinde, AYM'nin, yasama dokunulmazlığının istisnası olan Anayasa'nın 14. maddesini (devletin bütünlüğüne karşı suçlar) fiilen "uygulanamaz" kılarak yorumladığı ve bu şekilde yasama organına ait olan Anayasa'yı değiştirme yetkisini gasp ettiği iddia edilmektedir.21

 

4.2. Uymanın Zorunluluğu Tezi: Anayasal Üstünlük ve Hukuk Devleti İlkesi

 

Bu tezin savunucuları, anayasal hiyerarşinin ve hukuk devleti ilkesinin tartışmasız bir şekilde AYM kararlarına uyulmasını gerektirdiğini belirtmektedir. Eski AYM Başkanı Zühtü Arslan'ın ifadelerinde de vücut bulan bu görüşün temel argümanları şunlardır 1:

       Nihai Yorum Yetkisi: Anayasa'nın yorumlanmasından kaynaklanan bir uyuşmazlık ortaya çıktığında, bu uyuşmazlığı nihai ve bağlayıcı şekilde karara bağlama yetkisi münhasıran Anayasa Mahkemesi'ne aittir. Diğer mahkemelerin veya kamu organlarının Anayasa yorumları, AYM'nin yorumu karşısında bir geçerlilik taşıyamaz.1

       Kararların Niteliği: Mahkeme kararları, doğru veya yanlış oldukları ya da beğenilip beğenilmedikleri için değil, "mahkeme kararı" oldukları için uygulanmak zorundadır. Bir yargı kararına katılmamak meşru bir eleştiri hakkı iken, ona uymamak anayasal düzeni reddetmektir.1

       Denetim Yasağı: Anayasa, hiçbir kuruma veya makama, AYM kararlarının Anayasa'ya uygunluğunu denetleme yetkisi vermemiştir. Yargıtay'ın yaptığı gibi bir denetim, anayasal hiyerarşiyi altüst eder ve hukuk güvenliğini ortadan kaldırır.1

       Bireysel Başvuru Hakkının Anlamı: Bireysel başvuru, bir temel hak güvencesidir. Bu yolla verilen ihlal kararlarına uyulmaması, bu anayasal hakkı tamamen anlamsız ve etkisiz kılar, bireyleri en temel güvencelerinden mahrum bırakır.1

Bu iki karşıt argüman seti, Türkiye'de fiilen iki farklı anayasal yorumun veya "iki anayasanın" aynı anda yürürlükte olduğunu göstermektedir. Biri, hak eksenli, hiyerarşik ve uluslararası hukuka entegre bir anayasal düzeni savunurken; diğeri, devletin bekasını ve ulusal yargı organlarının egemenliğini önceliklendiren, daha içe kapalı ve parçalı bir düzeni savunmaktadır. Can Atalay krizi, bu iki anayasal evrenin birbiriyle çarpışarak bir "hukuki kara delik" yarattığı an olmuştur.

 

Bölüm V: Siyasi Boyut ve Uluslararası Yansımalar

 

Yargı kararlarına uymama krizinin kökenleri, yalnızca hukuki ve teknik tartışmalarda değil, aynı zamanda siyasi iklimde ve yürütmenin yargı üzerindeki etkisinde aranmalıdır. Bu kriz, Türkiye'nin uluslararası alandaki konumunu da derinden etkilemektedir.

 

5.1. Yürütmenin Rolü ve Siyasi Söylemin Etkisi

 

Yargı kararlarına yönelik direnişin, siyasi iktidarın söylem ve eylemlerinden bağımsız geliştiği söylenemez. Bu sürecin en önemli kırılma noktalarından biri, dönemin Başbakanı, mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, AYM'nin gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği hak ihlali ve tahliye kararı sonrasında 28 Şubat 2016'da sarf ettiği sözlerdir: "Anayasa Mahkemesinin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum".6

Bu beyan, anayasal düzenin en tepesindeki yürütme organının başı tarafından AYM'nin otoritesine yönelik yapılmış ilk ve en net meydan okumaydı. Bu söylem, alt derece mahkemeleri ve Yargıtay gibi diğer yargı organları için AYM kararlarını sorgulama, onlara direnme ve hatta onları yok sayma konusunda siyasi bir "yeşil ışık" yakmış ve cesaretlendirici bir rol oynamıştır. Siyasi yürütme, yargı içindeki belirli bir fraksiyonun argümanlarını benimseyerek onlara siyasi meşruiyet sağlamakta; bu yargı fraksiyonu da aldığı siyasi destekle yürütmenin hedefleriyle uyumlu kararlar üreterek siyasi iktidarın eylemlerine "hukuki" bir görünüm kazandırmaktadır. Bu simbiyotik ilişki, kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalktığı ve yargının siyasallaştığı bir tabloyu ortaya koymaktadır.

 

5.2. Hukukun Üstünlüğüne Dair Uluslararası Raporlar

 

Türkiye'deki bu endişe verici gelişmeler, uluslararası kurumlar tarafından da yakından izlenmektedir.

       Avrupa Komisyonu Raporları: Avrupa Komisyonu'nun her yıl yayınladığı Türkiye İlerleme Raporları'nda, "Fasıl 23: Yargı ve Temel Haklar" başlığı altında hukukun üstünlüğü alanındaki ciddi gerilemeye ve yargının işleyişindeki temel eksikliklere düzenli olarak dikkat çekilmektedir. Bu raporlar, Türkiye'nin bu alanda başlangıç düzeyinde olduğunu ve ilerleme kaydedilmediğini vurgulamaktadır.22

       Venedik Komisyonu Raporları: Avrupa Konseyi'nin anayasal konularda danışma organı olan Venedik Komisyonu da Türkiye'deki yargı bağımsızlığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) yapısı ve hukukun üstünlüğü konularında hazırladığı raporlarda yapısal sorunlara işaret etmektedir.23 Bu raporlar, yaşanan krizin münferit olaylardan ibaret olmadığını, sistemin kendisinde derin bir bozulma olduğunu gösteren dış teyitler niteliğindedir.

 

5.3. Krizin Türkiye'nin Uluslararası Konumuna Etkileri

 

AİHM ve AYM kararlarına uyulmaması, Türkiye'nin uluslararası arenadaki itibarı ve konumu üzerinde ciddi olumsuz etkilere yol açmaktadır.

       Hukuki Öngörülemezlik: Bu durum, Türkiye'yi "hukukun üstünlüğüne saygı duymayan, öngörülemez bir ülke" konumuna getirme riski taşımaktadır. Hukuki güvensizlik ortamı, özellikle yabancı yatırımlar için caydırıcı bir etki yaratmaktadır.

       Uluslararası İtibar Kaybı: Kavala ve Demirtaş davalarında AİHM kararlarının uygulanmaması, Türkiye'nin Avrupa Konseyi'ndeki kurucu üye statüsünü ve bu kurumla olan ilişkilerini zora sokmaktadır. Bu durum, Konsey üyeliğinden çıkarma gibi en ağır yaptırımların dahi gündeme gelmesine neden olabilmektedir.8

       Demokratik Kimliğin Aşınması: Nihayetinde, en üst mahkemelerinin kararlarını tanımayan bir devletin, demokratik bir hukuk devleti olarak uluslararası toplumda kabul görmesi ve saygınlığını koruması mümkün değildir.

 

Sonuç ve Değerlendirme: Anayasal Araftan Çıkış Yolları

 

Bu raporun ortaya koyduğu analiz, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına uymama sorununun, münferit ve tesadüfi olaylar silsilesi olmadığını açıkça göstermektedir. Sorun, üst düzey siyasi söylemlerle başlayan, yargı içinde yankı bulan ve nihayetinde yüksek yargı organları arasında açık bir çatışmaya dönüşerek anayasal düzenin temelini sarsan sistematik, bilinçli ve tırmanan bir krize evrilmiştir. Bu süreç, Türkiye'yi anayasal bir araf durumuna, yani hukukun temel kurallarının kimin tarafından ve nasıl uygulanacağının belirsizleştiği bir ortama sürüklemiştir.

Krizin temelinde, hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı anayasal düzen ile devletin bekasını ve siyasi iktidarın önceliklerini her türlü hukuki denetimin üzerinde gören bir anlayışın çatışması yatmaktadır. Bu çatışma, sadece ilgili davaların taraflarını değil, Türkiye'de yaşayan 85 milyon vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini, hukuk güvenliğini ve öngörülebilir bir devlette yaşama hakkını doğrudan tehdit etmektedir. Anayasal düzen, kuvvetler ayrılığı ve temel hak ve özgürlükler açısından ortaya çıkan tahribat derindir.

Bu anayasal araftan çıkışın tek bir yolu vardır: Siyasi ve ideolojik mülahazalardan arınarak, Anayasa'nın üstünlüğü ve mahkeme kararlarının istisnasız bağlayıcılığı ilkesine koşulsuz bir şekilde geri dönmek. Bu, öncelikle yürütme organının anayasal sınırlarına çekilmesini ve yargı kararlarına saygı duyduğunu söylem ve eylemleriyle göstermesini gerektirir. Ardından, Yargıtay başta olmak üzere tüm yargı organlarının, Anayasa'nın 153. maddesinin açık hükmüne ve anayasal hiyerarşiye riayet ederek AYM kararlarını derhal ve eksiksiz olarak uygulaması zorunludur. Hukuki normlara ve anayasal düzene tam bağlılığın yeniden tesis edilmesi, Türkiye'nin hem iç huzuru ve toplumsal barışı hem de uluslararası saygınlığı için ertelenemez ve hayati bir zorunluluktur.

Alıntılanan çalışmalar

1.     Hukuk Fakültesi Öğrencilerine Konuşan Başkan Zühtü Arslan ..., erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/faaliyetler/hukuk-fakultesi-ogrencilerine-konusan-baskan-zuhtu-arslan-anayasa-mahkemesi-kararlarina-uyulmamasinin-hicbir-gerekcesi-ve-gecerliligi-olamaz/

2.     AİHM Kararları ve Anayasa Mahkemesi - Kandemir Hukuk - Denizli Avukat, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.kandemir.av.tr/aihm-kararlari-ve-anayasa-mahkemesi/

3.     Mahkemeler AİHM ve AYM Kararlarına Uymalıdır - İzmir Barosu, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.izmirbarosu.org.tr/HaberDetay/3431/mahkemeler-aihm-ve-aym-kararlarina-uymalidir

4.     AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KIBRISLA İLGİLİ VERDİĞİ KARARLARIN KKTC VE TÜRKİYE'YE ETKİSİ, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ViewPDF-avrupa-insan-haklari-mahkemesinin-kibrisla-ilgili-verdigi-kararlarin-kktc-ve-turkiyeye-etkisi-1777

5.     AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KARARLARININ YERİNE GETİRİLMEMESİNDEN DOĞAN SORUMLULUK - DergiPark, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/97882

6.     Otoriterleşen Rejimlerde Anayasa Mahkemelerinin Sınırlandırılması: Türkiye Örneği1 - Mülkiye Dergi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://mulkiyedergi.info/wp-content/uploads/2023/12/1-H-Ozpolat.pdf

7.     Mahkemeler AYM Kararına Uymadı, Şahin Alpay ve Mehmet Altan Tahliye Edilmedi - Bianet, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://bianet.org/haber/mahkemeler-aym-kararina-uymadi-sahin-alpay-ve-mehmet-altan-tahliye-edilmedi-193234

8.     Türkiye: Bağlayıcı ihlal kararının ardından düşünce mahkumu Osman Kavala'yı derhal serbest bırakın - Uluslararası Af Örgütü, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.amnesty.org.tr/icerik/turkiye-baglayici-ihlal-kararinin-ardindan-dusunce-mahkumu-osman-kavalayi-derhal-serbest-birakin

9.     Kronoloji - Osman Kavala ile Dayanışma, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.osmankavala.org/tr/hukuki-surec/kronoloji

10.  Selahattin Demirtaş Derhal Serbest Bırakılmalı ve AİHM Büyük Daire ..., erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.ihd.org.tr/selahattin-demirtas-derhal-serbest-birakilmali-ve-aihm-buyuk-daire-kararinin-tum-gerekleri-yerine-getirilmelidir/

11.  DEMIRTAŞ KARARI - Halkların Demokratik Partisi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2021/aihm-demirtas-karar-ozeti.pdf

12.  Anayasa Hukuku Dergisi » Makale » Can Atalay Kararı ve “Ötesi”, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ayhd/issue/90507/1644843

13.  Ankara Barosu Dergisi » Makale » YARGITAY ÜÇÜNCÜ CEZA ..., erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/pub/abd/issue/86989/1512746

14.  AYM'nin Can Atalay kararının gerekçesi açıklandı: 'Yargıtay, Türk hukukunda bulunmayan bir karar verdi', erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.mlsaturkey.com/tr/aym-can-atalay-kararinin-gerekcesi-aciklandi-yargitay-tuerk-hukukunda-bulunmayan-bir-karar-verdi

15.  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nden Osman Kavala kararı: Türkiye AİHM'e havale edildi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.sessizkalma.org/tr/node/2591

16.  Osman Kavala: Seçimin demokrasi ve hukuk devleti yönünde sonuçlanacağına inanıyorum, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://bianet.org/haber/osman-kavala-secimin-demokrasi-ve-hukuk-devleti-yonunde-sonuclanacagina-inaniyorum-278591

17.  AİHM kararları neden bağlayıcı, uygulanmazsa yaptırımları ne olur? - Bianet, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://bianet.org/haber/aihm-kararlari-neden-baglayici-uygulanmazsa-yaptirimlari-ne-olur-236623

18.  Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin 2023/12611 Esas, 2023/Değişik İş Karar Sayılı ve 8.11.2023 Tarihli Kararının Anayasa Mahkemesi Üyeleri Hakkında Suç Duyurusunda Bulunulması Noktasında İncelenmesi - DergiPark, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/pub/tauhfd/issue/85252/1503858

19.  YARGITAY'IN ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYMAMA KARARINA İLİŞKİN HUKUKİ DEĞERLENDİRME | Özgün Law Firm, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.ozgunlaw.com/makaleler/yargitayin-anayasa-mahkemesi-kararina-uymama-kararina-iliskin-hukuki-degerlendirme-2188

20.  Şerafettin Can Atalay (3) - T.C. Anayasa Mahkemesi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2023/99744

21.  GÖRÜŞ - Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarındaki ..., erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-anayasa-mahkemesinin-bireysel-basvuru-kararlarindaki-sorunlar/3119940

22.  2024 Türkiye Raporu - AVRUPA KOMİSYONU - AB Başkanlığı, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.ab.gov.tr/siteimages/birimler/kpb/2024_trkiye_report_tr.pdf

23.  Venedik komisyonu rapor kopya - AYHED, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://ayhed.org.tr/wp-content/uploads/2024/12/Venedik-komisyonu-rapor-kopya_20241220_081103_0000.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder