Giriş: Anayasal
Düzende Bir Fay Hattı ve Hukuk Devletinin Sınavı
Türkiye Cumhuriyeti,
anayasal düzeninin temel direklerini sarsan ve hukukun üstünlüğü ilkesini
temelden sınayan derin bir krizle karşı karşıyadır. Bu kriz, münferit ve
birbirinden bağımsız adli vakaların ötesinde, devletin en yüksek yargı
organları olan Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Türkiye'nin yargı yetkisini tanıdığı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen kesin ve bağlayıcı
kararlara alt derece mahkemeleri ve kimi zaman diğer yüksek mahkemeler
tarafından sistematik olarak uyulmaması olgusunda somutlaşmaktadır. Bu durum,
yalnızca belirli davaların taraflarını etkileyen bir sorun değil, aynı zamanda
normlar hiyerarşisi, kuvvetler ayrılığı ve anayasal sadakat gibi hukuk
devletini ayakta tutan temel prensipleri aşındıran sistemik bir bozulmaya
işaret etmektedir.
Türkiye'nin hukuki
mimarisi, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çifte bir yükümlülük üzerine
kuruludur. Anayasa'nın 153. maddesi, "Anayasa Mahkemesi kararları...
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar" hükmüyle AYM kararlarının mutlak bağlayıcılığını
tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tesis eder.1 Diğer yandan, Anayasa'nın 90. maddesi, usulüne göre yürürlüğe
konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğunu ve temel hak ve
özgürlüklere ilişkin olanların kanunlarla çelişmesi halinde antlaşma
hükümlerinin esas alınacağını belirterek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(AİHS) ve dolayısıyla AİHM kararlarına iç hukukta üstün bir konum tanır.2
Ancak son yıllarda
gözlemlenen gelişmeler, bu anayasal çerçeveye yönelik bilinçli bir meydan
okumanın varlığını ortaya koymaktadır. Basit bir "itaatsizlik"
eyleminin çok ötesinde, anayasal yetkilerin ve hukuki meşruiyetin yeniden
tanımlanmasına yönelik, giderek sofistike hale gelen bir çaba dikkat
çekmektedir. Bu süreç, üst düzey siyasi aktörlerin yargı kararlarını hedef alan
söylemleriyle başlayan, bu söylemlerden cesaret alan bazı yargı organlarının
anayasal hiyerarşiyi sorgulayan kararlarıyla devam eden ve nihayetinde yüksek
mahkemeler arasında açık bir çatışmaya evrilen zincirleme bir reaksiyonla
ilerlemiştir. Yürütmenin siyasi söylemleri, yüksek yargı organları arasında bir
güç mücadelesini tetiklemiş, bu mücadele de alt derece mahkemelerine anayasal hiyerarşiyi
reddetme konusunda fiili bir "meşruiyet" alanı açmıştır. Bu raporun
amacı, bu uymama olgusunu tarihsel bir sarmal içinde ele almak, kilit davalar
üzerinden dönüm noktalarını belirlemek, karşıt hukuki argümanları derinlemesine
analiz etmek ve bu durumun Türkiye'nin iç hukuku ile uluslararası konumu
üzerindeki çok katmanlı etkilerini ortaya koymaktır.
Bölüm I: Hukuki
Çerçeve ve Tarihsel Arka Plan: Yükümlülüklerin Doğuşu
Türkiye'de yaşanan
mevcut anayasal krizin kökenlerini ve boyutlarını anlamak için, ülkenin hem
uluslararası insan hakları rejimine hem de kendi iç hukukundaki anayasal
denetim mekanizmalarına olan bağlılığının tarihsel ve hukuki temelini incelemek
zorunludur.
1.1.
Uluslararası İnsan Hakları Hukukuna Eklemlenme
Türkiye'nin insan
hakları alanındaki uluslararası taahhütleri, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi
olmasıyla başlamıştır. Bu sürecin en önemli adımı, 1954 yılında Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) onaylamasıdır.3 Ancak, Sözleşme'nin
getirdiği denetim mekanizmalarının Türkiye için tam anlamıyla işlerlik
kazanması yıllar almıştır. Bu süreçteki kritik dönüm noktaları şunlardır:
●
28 Ocak 1987: Türkiye, AİHS denetim
sisteminin kalbi olan bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Bu tarih, Türk
vatandaşlarına, iç hukuk yollarını tükettikten sonra kendi devletlerine karşı
hak ihlali iddialarını uluslararası bir organ olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na
(daha sonra doğrudan Mahkeme'ye) taşıma imkânı vermiştir.4
●
26 Aralık 1989 (Yürürlük
1990):
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini
kabul etmiştir. Bu taahhüt, Türkiye'nin AİHM tarafından taraf olduğu davalarda
verilecek kararlara uyacağını peşinen beyan etmesi anlamına gelmektedir.3
Bu
adımlar, Türkiye'nin egemenlik yetkisinin bir kısmını, temel hak ve
özgürlüklerin korunması amacıyla uluslararası bir denetim mekanizmasına
devretme yönündeki bilinçli iradesini yansıtmaktadır. Bu iradenin hukuki temeli
ise AİHS'nin 46. maddesinde açıkça ifade edilmiştir: "Yüksek Sözleşmeci
Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme'nin verdiği kesinleşmiş kararlara
uymayı taahhüt ederler".3 Bu madde, bir tavsiye
veya iyi niyet beyanı değil, üye devletler için kesin ve bağlayıcı bir hukuki
zorunluluktur.
1.2. İç Hukukta
Anayasal Güvenceler ve Bireysel Başvuru
2010 Anayasa değişikliği
ile Türk hukuk sistemine dahil edilen Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru
hakkı, Türkiye'nin insan hakları karnesini iyileştirme ve AİHM önündeki ihlal
kararlarını azaltma hedefiyle atılmış en önemli adımlardan biridir. Bu mekanizmanın
temel amacı, AİHM'e gitmeye gerek kalmaksızın, temel hak ve özgürlüklerin
ihlali iddialarını en üst düzey ulusal mahkeme tarafından karara bağlamak ve
ihlalleri iç hukukta gidermektir.1
Bireysel başvuru yolunun
getirilmesi, AYM'nin rolünü ve anayasal sistem içindeki konumunu da
dönüştürmüştür. Bu mekanizmanın etkinliği, AYM kararlarının bağlayıcılığına
sıkı sıkıya bağlıdır. Anayasa'nın 153. maddesi, AYM kararlarının istisnasız tüm
devlet organlarını bağladığını hükme bağlayarak bu güvenceyi sağlamaktadır. Bu
ilke, hukuk devletinin ve anayasal düzenin temel taşıdır.1
Bu noktada, AİHM'e
yönelik direnişin zamanla AYM'ye yönelmesi dikkat çekicidir. AİHM'nin Türkiye
aleyhine verdiği yoğun ihlal kararlarına bir tepki olarak doğan AYM'ye bireysel
başvuru mekanizması, AYM'nin kendisi de özellikle ifade özgürlüğü, kişi güvenliği
ve adil yargılanma hakkı gibi alanlarda yürütmenin ve diğer yargı organlarının
tasarruflarını sorgulayan "istenmeyen kararlar" vermeye başlayınca,
benzer bir direnişle karşılaşmıştır. Bu durum, sorunun özünde belirli bir
mahkemenin varlığından (AİHM veya AYM) ziyade, temel haklara ve bu hakları
koruyan etkin yargı denetimine yönelik siyasi ve ideolojik bir karşı duruşun
yattığını göstermektedir. Kriz, uluslararası alandan ulusal alana taşınmış,
ancak niteliği değişmemiştir.
Bölüm II: AİHM
Kararlarının Uygulanmaması: Uluslararası Yükümlülüklerin Sistematik İhlali
Türkiye'nin AİHM
kararlarına uymama pratiği, özellikle siyasi niteliği ağır basan ve Mahkeme'nin
en ağır ihlal kategorilerinden biri olan AİHS Madde 18 (hakların
kısıtlanmasının kötüye kullanılması) kapsamında değerlendirdiği davalarda
sembolik bir hal almıştır. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davaları, bu
sistematik ihlal eğiliminin en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır.
Tarih |
Mahkeme |
Dava Konusu |
Kararın Özü |
Uygulama Durumu ve
Gerekçesi |
28.02.2016 |
- |
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Açıklaması |
"AYM kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum" |
Siyasi tutumu ortaya koyan beyan 6 |
11.01.2018 |
AYM |
Mehmet Altan / Şahin Alpay |
Hak ihlali ve tahliye talebi |
İlk derece mahkemeleri "gerekçeli karar ulaşmadı"
diyerek uymadı 7 |
10.12.2019 |
AİHM |
Osman Kavala |
Hak ihlali (Madde 5, 18) ve derhal tahliye |
Uygulanmadı; yeni soruşturmalarla tutukluluk devam etti 8 |
22.12.2020 |
AİHM (Büyük Daire) |
Selahattin Demirtaş |
Çoklu hak ihlali (Madde 5, 10, 18 vb.) ve derhal tahliye |
Uygulanmadı; başka davalardan tutukluluk gerekçe gösterildi 10 |
25.10.2023 |
AYM |
Şerafettin Can Atalay (1) |
Seçilme hakkı ihlali ve tahliye |
Yargıtay tarafından uygulanmadı 12 |
08.11.2023 |
Yargıtay 3. CD |
Şerafettin Can Atalay |
AYM kararına uyulmamasına karar verildi |
AYM'nin yetkisini aştığı gerekçesi 13 |
21.12.2023 |
AYM |
Şerafettin Can Atalay (2) |
Bireysel başvuru hakkı ihlali ve tahliye |
Yargıtay tarafından tekrar uygulanmadı 14 |
2.1. Vaka
Analizi: Osman Kavala ve "İhlal Prosedürü"
İş insanı ve sivil
toplum aktivisti Osman Kavala'nın davası, Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulama
konusundaki direncini uluslararası alanda en görünür kılan vaka olmuştur.
●
AİHM Kararının İçeriği
(10 Aralık 2019): AİHM, Kavala'nın tutukluluğunun AİHS Madde 5 (özgürlük ve
güvenlik hakkı) ve Madde 18'i (hakların kısıtlanmasının kötüye kullanılması)
ihlal ettiğine hükmetti. Mahkeme için Madde 18 ihlali tespiti son derece
nadirdir ve bu tespit, tutuklamanın meşru bir hukuki gerekçeye dayanmadığını,
aksine "onu susturmak ve sivil toplumu caydırmak gibi siyasi bir
amaç" taşıdığını ortaya koymaktadır.8 Karar, bu ağır ihlal
tespiti nedeniyle Kavala'nın "derhal serbest bırakılması" gerektiğini
açıkça belirtmiştir.
●
Uygulamama Süreci: AİHM kararının 12 Mayıs
2020'de kesinleşmesine rağmen Kavala tahliye edilmedi. Aksine, yerel mahkemeler
kararı görmezden geldi. Hatta Kavala, Gezi davasından beraat ettiği gün,
cezaevinden çıkması engellenmek amacıyla başka bir suçlamadan (casusluk) yeniden
tutuklandı.9 Bu tür hukuki
manevralar, kararın sadece lafzına değil, aynı zamanda ruhuna da aykırı hareket
edildiğini ve kararı etkisiz kılmaya yönelik bilinçli bir strateji izlendiğini
göstermektedir.
●
Uluslararası Sonuçlar: Kararın uygulanmaması,
AİHM kararlarının icrasını denetlemekle görevli olan Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi'ni harekete geçirdi. Komite'nin defalarca yaptığı serbest bırakma
çağrılarına ve ara kararlarına uyulmaması üzerine, 2 Aralık 2021'de AİHS tarihinde
ikinci kez bir üye devlete karşı "ihlal prosedürü" (infringement
proceeding) başlatma kararı alındı.15 Bu, Türkiye'nin
Sözleşme'den doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin tespiti için
davanın tekrar AİHM'e havale edilmesi anlamına geliyordu. Türk Dışişleri
Bakanlığı'nın bu süreci "siyasi mülahazalar" olarak nitelemesi ise,
uymama tavrının siyasi olarak da sahiplenildiğini teyit etmiştir.16
2.2. Vaka
Analizi: Selahattin Demirtaş ve Madde 18 İhlalinin Derinleşmesi
Eski HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM Büyük Daire kararı, Türkiye'deki
yargı sistemi ve siyasi atmosfere yönelik en kapsamlı eleştirilerden birini
içermektedir.
●
AİHM Büyük Daire
Kararının Kapsamı (22 Aralık 2020): Bu karar, birden fazla ve birbiriyle bağlantılı ağır hak
ihlalleri tespit etmiştir:
○
Madde 5 (Özgürlük
Hakkı):
Tutukluluğun devamı için gösterilen gerekçelerin yetersiz olduğu ve "makul
şüpheye" dayanmadığı sonucuna varılmıştır.10
○
Madde 10 (İfade
Özgürlüğü): Bir
milletvekili olarak yaptığı ve yasama sorumsuzluğu kapsamında değerlendirilmesi
gereken konuşmalarının suç delili sayılması ifade özgürlüğünün ihlali olarak
kabul edilmiştir.10
○
Ek Protokol 1, Madde 3
(Seçilme Hakkı): Tutukluluğunun, kendisinin ve onu seçen milyonlarca seçmenin
iradesinin parlamentoda temsil edilmesini engellediği belirtilmiştir.10
○
Madde 18 (Siyasi Amaç): Kavala davasında olduğu
gibi, burada da en kritik bulgu Madde 18 ihlalidir. AİHM, Demirtaş'ın
tutukluluğunun arkasındaki asıl amacın, "çoğulculuğu boğmak ve özgür
siyasi tartışma alanını kısıtlamak" gibi gizli bir siyasi amaç olduğunu
tespit etmiştir.10
●
Uygulamama Yöntemleri: Kavala davasındaki
örüntü burada da tekrarlanmıştır. AİHM'nin ilk Daire kararı sonrası bir yerel
mahkeme tahliye kararı vermiş, ancak Demirtaş cezaevinden salıverilmeden başka
bir soruşturma gerekçe gösterilerek tutukluluğunun devamı sağlanmıştır.11 Bu durum, kararları boşa çıkarmak için "hukuki
matruşka" adı verilebilecek bir stratejinin varlığını göstermektedir. Bir
mahkeme kararı ile bir hukuki engel aşıldığında, içinden hemen yeni bir
soruşturma veya tutuklama kararı çıkarılarak kişinin özgürlüğü engellenmektedir.
Bu, hukukun bir hak arama mekanizması olarak değil, bir kontrol ve cezalandırma
aracı olarak kullanıldığına işaret etmektedir.
Bu
iki sembolik davada AİHM kararlarının uygulanmaması, Türkiye'nin uluslararası
hukuk taahhütlerine uymadığı ve yargı gücünü siyasi muhalifleri hedef almak
için kullandığı yönündeki algıyı güçlendirmiştir. Bu durum, Türkiye'nin Avrupa
Konseyi üyeliğinin sorgulanmasına kadar gidebilecek ciddi yaptırım risklerini
de beraberinde getirmektedir.17
Bölüm III:
Anayasal Krizin Zirvesi: Yüksek Yargı Organları Arasındaki Açık Çatışma
AİHM kararlarına karşı
gösterilen direnç, zamanla iç hukuka yansıyarak Anayasa Mahkemesi kararlarını
da hedef almış ve kriz, alt derece mahkemelerinin münferit direnişlerinden,
yüksek yargı organları arasında anayasal bir kopuşa evrilmiştir.
3.1. Krizin
Provası: Mehmet Altan ve Şahin Alpay Kararları (2018)
AYM kararlarına yönelik
ilk açık ve organize direniş, tutuklu gazeteciler Mehmet Altan ve Şahin Alpay
davalarında yaşandı.
●
AYM, 11 Ocak 2018'de verdiği pilot niteliğindeki kararda, Altan
ve Alpay'ın tutukluluklarının "kişi hürriyeti ve güvenliği" ile
"ifade ve basın özgürlüğü" haklarını ihlal ettiğine ve derhal tahliye
edilmeleri gerektiğine hükmetti.7
●
Ancak, dosyaların gönderildiği İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza
Mahkemeleri, Türkiye hukuk tarihinde bir ilke imza atarak AYM'nin bu açık
tahliye hükmünü içeren ihlal kararına uymayı reddetti. Mahkemeler, bu
direnişlerine gerekçe olarak "AYM kararının Resmi Gazete'de yayınlanmamış
olması" ve "gerekçeli kararın henüz mahkemeye ulaşmamış olması"
gibi usuli bahaneler öne sürdüler.7
●
Bu olay, basit bir gecikme veya usuli bir anlaşmazlık değil,
anayasal hiyerarşiye yönelik ilk ciddi meydan okumaydı. Alt derece
mahkemelerinin, Anayasa'nın 153. maddesindeki açık bağlayıcılık hükmüne rağmen
AYM kararlarını yok sayabileceği mesajını vermesi açısından, yaklaşmakta olan
daha büyük bir krizin habercisi niteliğindeydi.
3.2. Anayasal
Kopuş: Can Atalay ve Yargıtay'ın Direnişi (2023-2024)
Kriz, Gezi Parkı
davasından mahkum olan ve 2023 genel seçimlerinde Hatay milletvekili seçilen
Şerafettin Can Atalay'ın davasıyla zirveye ulaştı ve bir anayasal kopuşa
dönüştü.
●
AYM'nin İki Ayrı İhlal
Kararı:
Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen Atalay'ın bireysel başvurusu
üzerine AYM, ilki 25 Ekim 2023'te, ikincisi ise 21 Aralık 2023'te olmak üzere
iki ayrı ihlal kararı verdi. İlk kararda Atalay'ın "seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı" ile "kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı"nın ihlal edildiği belirtildi.12 İlk karara uyulmaması
üzerine verilen ikinci kararda ise bu ihlallere ek olarak, karara uyulmaması
nedeniyle Atalay'ın "bireysel başvuru hakkı"nın da ihlal edildiği
tespit edildi.14
●
Yargıtay 3. Ceza
Dairesi'nin Emsalsiz Kararları: Dosyanın gönderildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesi, sadece AYM'nin
her iki kararına da uymamakla kalmadı, aynı zamanda anayasal düzen içinde
benzeri görülmemiş adımlar attı:
○
Daire, AYM'yi "yargısal aktivizm" yapmakla, Anayasa'yı
ihlal ederek "yetki gaspında" bulunmakla suçladı.13
○
En radikal adım olarak, ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM
üyeleri hakkında "Anayasa'yı ihlal" ve "görevi kötüye
kullanma" suçlamalarıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç
duyurusunda bulundu.13
Bu
süreç, hukukçular ve kamuoyu tarafından "büyük bir hukuk devleti
krizi" veya "yargısal darbe girişimi" olarak tanımlandı.12 Altan/Alpay davasındaki direniş, usuli bahanelere dayanan
"pasif" bir nitelik taşırken, Atalay davasındaki direniş, anayasal
düzenin kendisine yönelik "aktif" ve "ideolojik" bir
saldırı niteliğindeydi. Yargıtay, sadece bir karara uymayı reddetmekle
kalmamış, kararı veren mahkemenin meşruiyetini yok etmeye ve üyelerini
kriminalize etmeye çalışmıştır. Bu, bir hiyerarşi sorunundan, bir anayasal
düzenin bekası sorununa geçiş anlamına geliyordu. AYM'nin kendisi de
Yargıtay'ın bu kararını "Türk hukukunda bulunmayan bir karar türü"
olarak nitelendirerek, yaşanan kopuşun derinliğini teyit etmiştir.14 Bu durum, denetlenen bir organın (Yargıtay), kendisini
denetleyen organı (AYM) denetlemeye ve gayrimeşru ilan etmeye kalkışması gibi,
yargısal denetim mekanizmalarının temel mantığını tersine çeviren bir anomali
yaratmıştır.
Bölüm IV:
Gerekçelerin Analizi: İki Karşıt Hukuki Evrenin Çarpışması
AYM ve AİHM kararlarına
uymama pratiğinin arkasında, birbiriyle taban tabana zıt iki farklı hukuki ve
anayasal anlayışın çatışması yatmaktadır. Bu çatışma, özellikle Can Atalay
davasında Yargıtay'ın gerekçeleri ile AYM'nin ve hukuk devleti ilkesini savunanların
argümanlarında net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Hukuki Konu |
Uymayı Savunan Argüman
(AYM / Z. Arslan Perspektifi) |
Uymamayı
Gerekçelendiren Argüman (Yargıtay / M. Uçum Perspektifi) |
Anayasa Madde 153'ün
Kapsamı |
AYM kararları kesindir ve yasama, yürütme, yargı dahil herkesi
bağlar. Bireysel başvuru kararları da bu kapsama dahildir.1 |
Madde 153'teki mutlak bağlayıcılık sadece norm denetimi
kararları içindir. Bireysel başvuru kararları bu nitelikte değildir.21 |
AYM'nin Rolü |
Temel hak ve özgürlükleri koruyan, Anayasa'yı nihai olarak
yorumlayan en üst organdır. Uyuşmazlığı çözen karar merciidir.1 |
AYM, Yargıtay ve Danıştay üzerinde bir "süper
temyiz" mercii değildir. Yerindelik denetimi yapamaz. Sadece
"yönlendirici denetim" yapabilir.21 |
"Yeniden
Yargılama" Yetkisi |
İhlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için AYM'nin kanundan
doğan bir yetkisidir ve derece mahkemeleri uymak zorundadır.14 |
AYM, derece mahkemesini "yargılamanın yenilenmesine"
zorlayamaz. Bu yetki, usul kanunlarına göre mahkemenin takdirindedir.21 |
Yargı Organları Arası
İlişki |
Anayasal uyuşmazlıklarda nihai karar mercii AYM'dir. Diğer
mahkemeler uyuşmazlığın tarafı konumundadır.1 |
Yargıtay, adli yargı alanında "son inceleme
merciidir". AYM bu anayasal yetkiyi ihlal edemez.21 |
4.1. Uymama
Gerekçesi Olarak "Yargısal Aktivizm" ve "Yetki Aşımı" Tezi
Yargıtay'ın ve bu görüşü
destekleyen çevrelerin temel argümanları, AYM'nin anayasal sınırlarını aştığı
ve diğer yüksek mahkemelerin alanına müdahale ettiği iddiası üzerine kuruludur.21 Bu tezin ana unsurları şunlardır:
●
"Süper Temyiz"
Eleştirisi: Bu
görüşe göre AYM, bireysel başvuruları incelerken kendisini Yargıtay ve
Danıştay'ın üzerinde bir "süper temyiz mahkemesi" gibi
konumlandırmakta, delil değerlendirmesi ve hukuki niteleme gibi kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara girerek yerindelik denetimi yapmaktadır. Bu
durumun, Yargıtay ve Danıştay'ın kendi alanlarında "son inceleme
mercii" olmalarını düzenleyen anayasal hükümleri ihlal ettiği
savunulmaktadır.21
●
Anayasa Madde 153'ün Dar
Yorumu: Bu
teze göre, Anayasa'nın 153. maddesinde belirtilen mutlak bağlayıcılık, yalnızca
AYM'nin kanunların veya diğer normların anayasaya aykırılığını tespit ettiği
"norm denetimi" kararları için geçerlidir. Bireysel başvuru kararları
ise bu nitelikte olmadığından, diğer mahkemeler için aynı derecede mutlak bir
bağlayıcılık taşımaz.21
●
Yetki Aşımı İddiası: Can Atalay davası
özelinde, AYM'nin, yasama dokunulmazlığının istisnası olan Anayasa'nın 14.
maddesini (devletin bütünlüğüne karşı suçlar) fiilen "uygulanamaz"
kılarak yorumladığı ve bu şekilde yasama organına ait olan Anayasa'yı
değiştirme yetkisini gasp ettiği iddia edilmektedir.21
4.2. Uymanın
Zorunluluğu Tezi: Anayasal Üstünlük ve Hukuk Devleti İlkesi
Bu tezin savunucuları,
anayasal hiyerarşinin ve hukuk devleti ilkesinin tartışmasız bir şekilde AYM
kararlarına uyulmasını gerektirdiğini belirtmektedir. Eski AYM Başkanı Zühtü
Arslan'ın ifadelerinde de vücut bulan bu görüşün temel argümanları şunlardır 1:
●
Nihai Yorum Yetkisi: Anayasa'nın
yorumlanmasından kaynaklanan bir uyuşmazlık ortaya çıktığında, bu uyuşmazlığı
nihai ve bağlayıcı şekilde karara bağlama yetkisi münhasıran Anayasa
Mahkemesi'ne aittir. Diğer mahkemelerin veya kamu organlarının Anayasa
yorumları, AYM'nin yorumu karşısında bir geçerlilik taşıyamaz.1
●
Kararların Niteliği: Mahkeme kararları,
doğru veya yanlış oldukları ya da beğenilip beğenilmedikleri için değil,
"mahkeme kararı" oldukları için uygulanmak zorundadır. Bir yargı
kararına katılmamak meşru bir eleştiri hakkı iken, ona uymamak anayasal düzeni
reddetmektir.1
●
Denetim Yasağı: Anayasa, hiçbir kuruma
veya makama, AYM kararlarının Anayasa'ya uygunluğunu denetleme yetkisi
vermemiştir. Yargıtay'ın yaptığı gibi bir denetim, anayasal hiyerarşiyi altüst
eder ve hukuk güvenliğini ortadan kaldırır.1
●
Bireysel Başvuru
Hakkının Anlamı: Bireysel başvuru, bir temel hak güvencesidir. Bu yolla verilen
ihlal kararlarına uyulmaması, bu anayasal hakkı tamamen anlamsız ve etkisiz
kılar, bireyleri en temel güvencelerinden mahrum bırakır.1
Bu
iki karşıt argüman seti, Türkiye'de fiilen iki farklı anayasal yorumun veya
"iki anayasanın" aynı anda yürürlükte olduğunu göstermektedir. Biri,
hak eksenli, hiyerarşik ve uluslararası hukuka entegre bir anayasal düzeni
savunurken; diğeri, devletin bekasını ve ulusal yargı organlarının egemenliğini
önceliklendiren, daha içe kapalı ve parçalı bir düzeni savunmaktadır. Can
Atalay krizi, bu iki anayasal evrenin birbiriyle çarpışarak bir "hukuki
kara delik" yarattığı an olmuştur.
Bölüm V: Siyasi
Boyut ve Uluslararası Yansımalar
Yargı kararlarına uymama
krizinin kökenleri, yalnızca hukuki ve teknik tartışmalarda değil, aynı zamanda
siyasi iklimde ve yürütmenin yargı üzerindeki etkisinde aranmalıdır. Bu kriz,
Türkiye'nin uluslararası alandaki konumunu da derinden etkilemektedir.
5.1. Yürütmenin
Rolü ve Siyasi Söylemin Etkisi
Yargı kararlarına
yönelik direnişin, siyasi iktidarın söylem ve eylemlerinden bağımsız geliştiği
söylenemez. Bu sürecin en önemli kırılma noktalarından biri, dönemin Başbakanı,
mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, AYM'nin gazeteciler Can Dündar ve
Erdem Gül hakkında verdiği hak ihlali ve tahliye kararı sonrasında 28 Şubat
2016'da sarf ettiği sözlerdir: "Anayasa Mahkemesinin verdiği karara
uymuyorum, saygı da duymuyorum".6
Bu beyan, anayasal
düzenin en tepesindeki yürütme organının başı tarafından AYM'nin otoritesine
yönelik yapılmış ilk ve en net meydan okumaydı. Bu söylem, alt derece
mahkemeleri ve Yargıtay gibi diğer yargı organları için AYM kararlarını
sorgulama, onlara direnme ve hatta onları yok sayma konusunda siyasi bir
"yeşil ışık" yakmış ve cesaretlendirici bir rol oynamıştır. Siyasi
yürütme, yargı içindeki belirli bir fraksiyonun argümanlarını benimseyerek
onlara siyasi meşruiyet sağlamakta; bu yargı fraksiyonu da aldığı siyasi
destekle yürütmenin hedefleriyle uyumlu kararlar üreterek siyasi iktidarın
eylemlerine "hukuki" bir görünüm kazandırmaktadır. Bu simbiyotik
ilişki, kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalktığı ve yargının
siyasallaştığı bir tabloyu ortaya koymaktadır.
5.2. Hukukun
Üstünlüğüne Dair Uluslararası Raporlar
Türkiye'deki bu endişe
verici gelişmeler, uluslararası kurumlar tarafından da yakından izlenmektedir.
●
Avrupa Komisyonu
Raporları:
Avrupa Komisyonu'nun her yıl yayınladığı Türkiye İlerleme Raporları'nda,
"Fasıl 23: Yargı ve Temel Haklar" başlığı altında hukukun üstünlüğü
alanındaki ciddi gerilemeye ve yargının işleyişindeki temel eksikliklere
düzenli olarak dikkat çekilmektedir. Bu raporlar, Türkiye'nin bu alanda
başlangıç düzeyinde olduğunu ve ilerleme kaydedilmediğini vurgulamaktadır.22
●
Venedik Komisyonu
Raporları:
Avrupa Konseyi'nin anayasal konularda danışma organı olan Venedik Komisyonu da
Türkiye'deki yargı bağımsızlığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) yapısı
ve hukukun üstünlüğü konularında hazırladığı raporlarda yapısal sorunlara
işaret etmektedir.23 Bu raporlar, yaşanan
krizin münferit olaylardan ibaret olmadığını, sistemin kendisinde derin bir
bozulma olduğunu gösteren dış teyitler niteliğindedir.
5.3. Krizin
Türkiye'nin Uluslararası Konumuna Etkileri
AİHM ve AYM kararlarına
uyulmaması, Türkiye'nin uluslararası arenadaki itibarı ve konumu üzerinde ciddi
olumsuz etkilere yol açmaktadır.
●
Hukuki Öngörülemezlik: Bu durum, Türkiye'yi
"hukukun üstünlüğüne saygı duymayan, öngörülemez bir ülke" konumuna
getirme riski taşımaktadır. Hukuki güvensizlik ortamı, özellikle yabancı
yatırımlar için caydırıcı bir etki yaratmaktadır.
●
Uluslararası İtibar
Kaybı:
Kavala ve Demirtaş davalarında AİHM kararlarının uygulanmaması, Türkiye'nin
Avrupa Konseyi'ndeki kurucu üye statüsünü ve bu kurumla olan ilişkilerini zora
sokmaktadır. Bu durum, Konsey üyeliğinden çıkarma gibi en ağır yaptırımların
dahi gündeme gelmesine neden olabilmektedir.8
●
Demokratik Kimliğin
Aşınması:
Nihayetinde, en üst mahkemelerinin kararlarını tanımayan bir devletin,
demokratik bir hukuk devleti olarak uluslararası toplumda kabul görmesi ve
saygınlığını koruması mümkün değildir.
Sonuç ve
Değerlendirme: Anayasal Araftan Çıkış Yolları
Bu raporun ortaya
koyduğu analiz, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına uymama
sorununun, münferit ve tesadüfi olaylar silsilesi olmadığını açıkça
göstermektedir. Sorun, üst düzey siyasi söylemlerle başlayan, yargı içinde
yankı bulan ve nihayetinde yüksek yargı organları arasında açık bir çatışmaya
dönüşerek anayasal düzenin temelini sarsan sistematik, bilinçli ve tırmanan bir
krize evrilmiştir. Bu süreç, Türkiye'yi anayasal bir araf durumuna, yani
hukukun temel kurallarının kimin tarafından ve nasıl uygulanacağının
belirsizleştiği bir ortama sürüklemiştir.
Krizin temelinde,
hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı anayasal düzen ile devletin bekasını ve
siyasi iktidarın önceliklerini her türlü hukuki denetimin üzerinde gören bir
anlayışın çatışması yatmaktadır. Bu çatışma, sadece ilgili davaların
taraflarını değil, Türkiye'de yaşayan 85 milyon vatandaşın temel hak ve
özgürlüklerini, hukuk güvenliğini ve öngörülebilir bir devlette yaşama hakkını
doğrudan tehdit etmektedir. Anayasal düzen, kuvvetler ayrılığı ve temel hak ve
özgürlükler açısından ortaya çıkan tahribat derindir.
Bu anayasal araftan
çıkışın tek bir yolu vardır: Siyasi ve ideolojik mülahazalardan arınarak,
Anayasa'nın üstünlüğü ve mahkeme kararlarının istisnasız bağlayıcılığı ilkesine
koşulsuz bir şekilde geri dönmek. Bu, öncelikle yürütme organının anayasal
sınırlarına çekilmesini ve yargı kararlarına saygı duyduğunu söylem ve
eylemleriyle göstermesini gerektirir. Ardından, Yargıtay başta olmak üzere tüm
yargı organlarının, Anayasa'nın 153. maddesinin açık hükmüne ve anayasal
hiyerarşiye riayet ederek AYM kararlarını derhal ve eksiksiz olarak uygulaması
zorunludur. Hukuki normlara ve anayasal düzene tam bağlılığın yeniden tesis
edilmesi, Türkiye'nin hem iç huzuru ve toplumsal barışı hem de uluslararası
saygınlığı için ertelenemez ve hayati bir zorunluluktur.
Alıntılanan çalışmalar
1.
Hukuk
Fakültesi Öğrencilerine Konuşan Başkan Zühtü Arslan ..., erişim tarihi Eylül 9,
2025, https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/faaliyetler/hukuk-fakultesi-ogrencilerine-konusan-baskan-zuhtu-arslan-anayasa-mahkemesi-kararlarina-uyulmamasinin-hicbir-gerekcesi-ve-gecerliligi-olamaz/
2.
AİHM
Kararları ve Anayasa Mahkemesi - Kandemir Hukuk - Denizli Avukat, erişim tarihi
Eylül 9, 2025, https://www.kandemir.av.tr/aihm-kararlari-ve-anayasa-mahkemesi/
3.
Mahkemeler
AİHM ve AYM Kararlarına Uymalıdır - İzmir Barosu, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.izmirbarosu.org.tr/HaberDetay/3431/mahkemeler-aihm-ve-aym-kararlarina-uymalidir
4.
AVRUPA
İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KIBRISLA İLGİLİ VERDİĞİ KARARLARIN KKTC VE
TÜRKİYE'YE ETKİSİ, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ViewPDF-avrupa-insan-haklari-mahkemesinin-kibrisla-ilgili-verdigi-kararlarin-kktc-ve-turkiyeye-etkisi-1777
5.
AVRUPA
İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KARARLARININ YERİNE GETİRİLMEMESİNDEN DOĞAN
SORUMLULUK - DergiPark, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/97882
6.
Otoriterleşen
Rejimlerde Anayasa Mahkemelerinin Sınırlandırılması: Türkiye Örneği1 - Mülkiye
Dergi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://mulkiyedergi.info/wp-content/uploads/2023/12/1-H-Ozpolat.pdf
7.
Mahkemeler
AYM Kararına Uymadı, Şahin Alpay ve Mehmet Altan Tahliye Edilmedi - Bianet,
erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://bianet.org/haber/mahkemeler-aym-kararina-uymadi-sahin-alpay-ve-mehmet-altan-tahliye-edilmedi-193234
8.
Türkiye:
Bağlayıcı ihlal kararının ardından düşünce mahkumu Osman Kavala'yı derhal
serbest bırakın - Uluslararası Af Örgütü, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.amnesty.org.tr/icerik/turkiye-baglayici-ihlal-kararinin-ardindan-dusunce-mahkumu-osman-kavalayi-derhal-serbest-birakin
9.
Kronoloji
- Osman Kavala ile Dayanışma, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.osmankavala.org/tr/hukuki-surec/kronoloji
10.
Selahattin
Demirtaş Derhal Serbest Bırakılmalı ve AİHM Büyük Daire ..., erişim tarihi
Eylül 9, 2025, https://www.ihd.org.tr/selahattin-demirtas-derhal-serbest-birakilmali-ve-aihm-buyuk-daire-kararinin-tum-gerekleri-yerine-getirilmelidir/
11.
DEMIRTAŞ
KARARI - Halkların Demokratik Partisi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2021/aihm-demirtas-karar-ozeti.pdf
12.
Anayasa
Hukuku Dergisi » Makale » Can Atalay Kararı ve “Ötesi”, erişim tarihi Eylül 9,
2025, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ayhd/issue/90507/1644843
13.
Ankara
Barosu Dergisi » Makale » YARGITAY ÜÇÜNCÜ CEZA ..., erişim tarihi Eylül 9,
2025, https://dergipark.org.tr/tr/pub/abd/issue/86989/1512746
14.
AYM'nin
Can Atalay kararının gerekçesi açıklandı: 'Yargıtay, Türk hukukunda bulunmayan
bir karar verdi', erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.mlsaturkey.com/tr/aym-can-atalay-kararinin-gerekcesi-aciklandi-yargitay-tuerk-hukukunda-bulunmayan-bir-karar-verdi
15.
Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesi'nden Osman Kavala kararı: Türkiye AİHM'e havale
edildi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.sessizkalma.org/tr/node/2591
16.
Osman
Kavala: Seçimin demokrasi ve hukuk devleti yönünde sonuçlanacağına inanıyorum,
erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://bianet.org/haber/osman-kavala-secimin-demokrasi-ve-hukuk-devleti-yonunde-sonuclanacagina-inaniyorum-278591
17.
AİHM
kararları neden bağlayıcı, uygulanmazsa yaptırımları ne olur? - Bianet, erişim
tarihi Eylül 9, 2025, https://bianet.org/haber/aihm-kararlari-neden-baglayici-uygulanmazsa-yaptirimlari-ne-olur-236623
18.
Yargıtay
3. Ceza Dairesi'nin 2023/12611 Esas, 2023/Değişik İş Karar Sayılı ve 8.11.2023
Tarihli Kararının Anayasa Mahkemesi Üyeleri Hakkında Suç Duyurusunda
Bulunulması Noktasında İncelenmesi - DergiPark, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/pub/tauhfd/issue/85252/1503858
19.
YARGITAY'IN
ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYMAMA KARARINA İLİŞKİN HUKUKİ DEĞERLENDİRME | Özgün
Law Firm, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://www.ozgunlaw.com/makaleler/yargitayin-anayasa-mahkemesi-kararina-uymama-kararina-iliskin-hukuki-degerlendirme-2188
20.
Şerafettin
Can Atalay (3) - T.C. Anayasa Mahkemesi, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2023/99744
21.
GÖRÜŞ
- Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarındaki ..., erişim tarihi Eylül
9, 2025, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-anayasa-mahkemesinin-bireysel-basvuru-kararlarindaki-sorunlar/3119940
22.
2024
Türkiye Raporu - AVRUPA KOMİSYONU - AB Başkanlığı, erişim tarihi Eylül 9, 2025,
https://www.ab.gov.tr/siteimages/birimler/kpb/2024_trkiye_report_tr.pdf
23.
Venedik
komisyonu rapor kopya - AYHED, erişim tarihi Eylül 9, 2025, https://ayhed.org.tr/wp-content/uploads/2024/12/Venedik-komisyonu-rapor-kopya_20241220_081103_0000.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder