31 Ekim 2025 Cuma

T24 'te Demirtaş'ın Yazısı Üzerine Akla Gelen Öneriler

 

https://t24.com.tr/yazarlar/selahattin-demirtas/surecin-muhasebesi-neler-yapabilirdik-ya-da-yapabiliriz,52193


-------------------------------------------------------------------------------

Gemini'a sordum bakın ne yazdı: (Söz konusu yazı için linke tıklayınız. Tırnak içleri Gemini'a aittir)

"Sayın Selahattin Demirtaş'ın yazısı, bir sürecin sadece güvenlik ve silahsızlanma boyutuna odaklanılmasının yetersizliğini, asıl meselenin toplumsal barış ve "kardeşlik hukuku"nun inşası olduğunu etkili bir şekilde vurguluyor. Yazarın "siz ekleyin, genişletin" çağrısına istinaden, onun önerdiği somut ve sembolik adımların ruhunu taşıyan bazı ek öneriler aşağıda sunulmuştur: Selahattin Demirtaş'ın Çağrısına Yanıt Olarak Akla Gelen Ek Fikirler Demirtaş'ın önerilerinin ortak noktası, soyut siyasi söylemler yerine insanların kalbine ve vicdanına dokunan, ortak anılar ve deneyimler yaratan, somut ve insani adımlar olmasıdır. Bu yaklaşıma dayanarak şu alanlarda da adımlar atılabilir: 1. Eğitim ve Gençlik Alanında Kardeş Okul Programlarının Yaygınlaştırılması: Sadece belirli şehirlerden gençleri bir araya getirmekle kalmayıp, batıdaki bir ilkokul ile doğudaki bir ilkokul arasında kalıcı "kardeş okul" bağları kurulabilir. Öğrenciler yıl boyunca mektuplaşabilir, video konferanslar yapabilir ve okul dönemlerinde karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret edebilirler. Ortak Tarih ve Kültür Atölyeleri: Üniversitelerde ve sivil toplum kuruluşları bünyesinde, Türk ve Kürt gençlerin bir araya gelerek kendi tarihlerini, edebiyatlarını, müziklerini birbirlerine anlattıkları atölyeler düzenlenebilir. Bu atölyelerde, resmi tarih tezlerinin ötesinde, aile hikayeleri ve kişisel deneyimler paylaşılabilir. Zorunlu Değil, Gönüllü Dil Eğitimi: Milli Eğitim Bakanlığı'nın sözlük dağıtma fikrine ek olarak, batıdaki okullarda seçmeli Kürtçe, doğudaki okullarda ise bölgeye özgü kültürel zenginlikleri (örneğin Karadeniz, Ege kültürü) tanıtan seçmeli dersler açılabilir. Amaç, dili ve kültürü bir "sorun" olarak değil, bir "zenginlik" olarak sunmaktır. 2. Medya ve Kültür Alanında Ortak Yapım TV Dizileri ve Filmler: TRT veya özel kanallar, senaryosu üzerinde ortak çalışılmış, batıda yaşayan bir ailenin hikayesi ile doğuda yaşayan bir ailenin hikayesinin kesiştiği, önyargıları yıkan, insani dramları ve sevinçleri işleyen yüksek bütçeli bir dizi projesi hayata geçirebilir. Bu, haber bültenlerinin yarattığı gergin atmosferin dışında, insanların birbirini "normal" yaşamları içinde tanımasını sağlar. "Kardeşliğin Sofrası" Yemek Programları: Türkiye'nin zengin mutfak kültürünü birleştirici bir unsur olarak kullanan programlar yapılabilir. Ünlü bir şef, bir hafta Trabzon'da bir ailenin evine konuk olup onların yemeklerini öğrenirken, sonraki hafta o aileyle birlikte Hakkari'deki bir eve konuk olup oranın lezzetlerini tadabilir. Sofralar, en samimi sohbetlerin kurulduğu yerlerdir. Gezici Sanat ve Zanaat Sergileri: Batıdan bir ebru sanatçısı ile doğudan bir kilim dokuma ustasının ortak eserler ürettiği ve bu eserlerin Türkiye'yi dolaştığı sergiler düzenlenebilir. Bu, kültürel etkileşimin somut ürünlerini halka gösterir. 3. Sivil Toplum ve Hafıza Alanında "Hafıza ve Kardeşlik Parkları": Çatışmalarda en çok acı çekmiş şehirlerde veya Ankara gibi merkezi bir konumda, hayatını kaybeden tüm insanların (asker, sivil, örgüt mensubu ayrımı yapmadan) anısını yaşatacak, isimlerinin yer aldığı, bol yeşil alanlı, insanların tefekkür edip dua edebileceği "Hafıza ve Kardeşlik Parkları" inşa edilebilir. Bu, ortak yası ve acıya saygıyı sembolize eder.

17 Ekim 2025 Cuma

Johan Galtung ve Jake Lynch'in Barış Gazeteciliği Kavramı: Temel Görüşler

 


Norveçli sosyolog ve barış araştırmalarının kurucusu Johan Galtung, geleneksel savaş ve çatışma haberciliğinin, farkında olmadan şiddeti körükleyen bir yapıya sahip olduğunu savunur. Galtung'a göre bu habercilik türü, çatışmayı sadece iki taraf arasında, sıfır toplamlı bir oyun ("biri kazanacak, diğeri kaybedecek") olarak sunar ve şiddetin görünür anlarına (bombalama, ölüm, yıkım) odaklanır. Bu yaklaşıma "Savaş Gazeteciliği" (War Journalism) adını verir.

Gazeteci ve akademisyen Jake Lynch ise Galtung'un bu teorik çerçevesini alıp pratik gazetecilik uygulamalarına dönüştüren en önemli isimlerden biridir. Birlikte, Savaş Gazeteciliği'ne alternatif olarak "Barış Gazeteciliği" (Peace Journalism) modelini geliştirmişlerdir.

Temel argümanları şudur: Gazeteciler, olayları aktarırken yaptıkları seçimlerle (kullandıkları dil, seçtikleri kaynaklar, haberin çerçevesi) barış süreçlerine katkıda bulunabilir ya da bu süreçleri baltalayabilirler. Bu, taraf tutmak veya propaganda yapmak anlamına gelmez. Aksine, çatışmanın daha bütüncül, daha doğru ve yapıcı bir resmini sunmaktır.

Aşağıdaki tablo, iki yaklaşım arasındaki temel farkları özetlemektedir:

KriterSavaş / Şiddet GazeteciliğiBarış / Çözüm Gazeteciliği
OdakÇatışma, şiddet, kimin kazandığıÇatışmanın kökenleri, yaratıcılık, barış girişimleri
Taraflarİki taraf ("biz" ve "onlar")Tüm taraflar (çoklu ve karmaşık)
ÇerçeveSıfır toplamlı oyun (biri kazanır, diğeri kaybeder)Kazan-kazan potansiyeli (ortak çözümler)
DilŞeytanlaştıran, duygusal, "terörist", "şehit" gibi yüklü dilNesnel, insanileştiren, tarafların dilini ve propagandayı deşifre eden dil
KaynaklarElitler, liderler, komutanlar, resmi açıklamalarSıradan insanlar, sivil toplum, barış aktivistleri, her kesimden sesler
Zaman AlgısıSadece şiddet anına odaklanır ("Kim başlattı?")Çatışmanın öncesini (nedenler) ve sonrasını (sonuçlar, travmalar) inceler
ÇözümZafer, bir tarafın yenilgisiUzlaşma, barışçıl dönüşüm, diyalog, sorunların çözümü
GerçeklikSadece görünür şiddeti (ölüm, yıkım) haberleştirirGörünmeyen etkileri de (psikolojik travma, kültürel yıkım) haberleştirir

6 Ekim 2025 Pazartesi

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 12. Sınıf" adlı ders kitabının, İnsan Hakları Açısından Eleştirel Okuması

 Giriş

"T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 12. Sınıf" adlı ders kitabını, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB), Çocuk Hakları Sözleşmesi ve insan hakları eğitiminin evrensel ilkeleri çerçevesinde detaylı bir analize tabi tuttum. Bu rapor, önceki analizleri birleştirerek daha kapsamlı bir değerlendirme sunmaktadır.

Genel tespit olarak, ders kitabı, milli birliği ve ulusal kimliği güçlendirme amacı güderken, bu hedefe ulaşmak için kullandığı dil ve tarihsel anlatı metodolojisi, insan hakları perspektifinden önemli sorunlar barındırmaktadır. Kitap, kahramanlık ve vatan savunmasını merkeze alan güçlü bir ulusal anlatı inşa ederken; farklılıklara saygı, çok yönlü bakış açısı, empati ve tarihsel yüzleşme gibi insan hakları eğitiminin temel unsurlarını sıklıkla göz ardı etmektedir.

Analiz Bulguları

Taramada öne çıkan sorunlu alanlar, gerekçeleriyle birlikte aşağıda tematik başlıklar altında detaylandırılmıştır:

1. Savaş Söylemi ve "Düşman" Tanımı

Kitap, savaşı bir kahramanlık alanı olarak yüceltmekte, barışı bir değer olarak yeterince işlememektedir. Anlatı, "düşman" figürünü sıkça kullanarak ve onu insanlık dışı özelliklerle tanımlayarak "biz" ve "ötekiler" ayrımını derinleştirmektedir.

  • Sorunlu Kısım (Sayfa 41, "Kut Zaferi'nden Sonra Halil Paşa'nın Askerlerine Hitabı" başlıklı okuma parçası): Kut'ül Amâre zaferinin ardından Halil Paşa'nın askerlerine yaptığı konuşma, savaşın ve sonuçlarının sunuluş biçimine iyi bir örnektir. Konuşmada geçen, "Bugün Türklere şeref şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprakların güneşli havasında, şehitlerimizin ruhları şad ve handan uçuşuyorlar." ifadesi, düşmanın yenilgisini bir "kara gün" olarak nitelerken, kendi kayıplarını (şehitliği) trajik bir olaydan çok, ruhların neşeyle uçuştuğu uhrevi bir kazanıma dönüştürmektedir. Konuşmanın sonunda Halil Paşa'nın "Bu güne 'Kut Bayramı' adını veriyorum." demesi, kanlı bir muharebenin sonucunu bir bayram ve kutlama vesilesi olarak kodlamaktadır.

  • Gerekçe: Bu söylem, İHEB'nin en temelinde yer alan yaşama hakkı (Madde 3) ve barış ideali ile çelişir. İnsan hakları eğitimi, çatışmaların barışçıl çözümünü teşvik ederken, savaşın getirdiği insani trajedinin tüm taraflar için acı verici olduğunu vurgular. Binlerce insanın hayatını kaybettiği bir muharebeyi bir "bayram" olarak adlandırmak, savaş olgusunu aşırı derecede normalleştirir ve yüceltir. Şehitlerin ruhlarının "neşeyle uçuştuğu" betimlemesi, ölümün trajedisini ve yaşama hakkı ihlalinin ağırlığını ortadan kaldırarak savaşı gençler için romantik bir ideale dönüştürme riski taşır. Bu yaklaşım, barış kültürünün gelişimine engel teşkil eder.


27 Eylül 2025 Cumartesi

Demirtaş Vak'ası: Dokunulmazlığın Lağvı: 2016 Anayasa Değişikliği ve Türkiye'deki Sonuçlarının Analizi

 


I. Giriş: Parlamentonun Sağladığı İmtiyaz Tehlikede..



A. Anayasal Bir Güvence Olarak Yasama Dokunulmazlığı


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 83. maddesi, yasama organının bağımsızlığını ve milletvekillerinin görevlerini serbestçe yerine getirebilmesini temin etmek amacıyla iki temel koruma mekanizması sunmaktadır. Bu mekanizmalar, kişisel bir ayrıcalık olmaktan ziyade, temsil edilen seçmen iradesini ve parlamentonun kurumsal bütünlüğünü yürütme ve yargı organlarının müdahalelerine karşı korumayı amaçlayan siyasi hukuk ilkeleridir.1

Bu korumanın ilk ayağı, "yasama sorumsuzluğu" olarak bilinen ve Anayasa'nın 83. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen mutlak ve kalıcı bir korumadır. Buna göre, milletvekilleri Meclis çalışmalarındaki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı hiçbir surette sorumlu tutulamazlar.1 Bu ilke, parlamento içi tartışmaların sansür veya dava tehdidi olmaksızın özgürce yapılabilmesinin temel taşıdır.

İkinci ve daha sık tartışılan mekanizma ise "yasama dokunulmazlığı"dır ve 83. maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Bu, milletvekillerinin seçimden önce veya sonra işledikleri iddia edilen bir suç nedeniyle, Meclis'in kararı olmadıkça tutulamayacaklarını, sorguya çekilemeyeceklerini, tutuklanamayacaklarını ve yargılanamayacaklarını öngören geçici ve nispi bir korumadır.1 Dokunulmazlık, milletvekilinin görev süresi boyunca devam eder ve görevi sona erdiğinde kalkar. Bu mekanizmanın temel amacı, özellikle muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin asılsız veya siyasi amaçlı suçlamalarla yasama faaliyetlerinden alıkonulmasını önlemek, böylece parlamentonun işleyişinin sürekliliğini ve seçmen iradesinin korunmasını sağlamaktır.1


B. 2015-2016 Siyasi Bağlamı: Kırılgan Bir Zemin


2016 yılında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına yol açan süreç, Türkiye'nin siyasi ve toplumsal olarak son derece gergin ve kutuplaşmış bir dönemden geçtiği bir zeminde gelişmiştir. Bu süreci anlamak için 2015 yılının kritik olaylarını göz önünde bulundurmak zorunludur.

Haziran 2015 genel seçimleri, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde bir dönüm noktası oldu. Halkların Demokratik Partisi (HDP), %10'luk seçim barajını aşarak 80 milletvekiliyle Meclis'e girdi. Bu sonuç, 2002'den bu yana ilk kez Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) tek başına hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmesine neden oldu ve o dönem için başkanlık sistemine geçiş planlarını rafa kaldırdı.2 HDP'nin bu başarısı, onu siyasi denklemin merkezine yerleştirdi.

Seçimlerin hemen ardından, "Çözüm Süreci" olarak bilinen ve devlet ile PKK arasında yürütülen barış görüşmeleri fiilen sona erdi. Bu çöküş, Türkiye'nin güneydoğusunda şiddetli çatışmaların yeniden başlamasına yol açtı.2 Bu süreçte siyasi atmosfer hızla güvenlikçi bir söylem tarafından domine edilmeye başlandı. Hükümet, terörle mücadeleyi en öncelikli gündem maddesi haline getirirken, HDP'nin meşru siyasi faaliyetleri ile PKK'nın eylemleri giderek daha fazla birbiriyle ilişkilendirilmeye başlandı. Bu güvenlikçi anlatı, HDP'li milletvekillerini hedef alacak siyasi ve hukuki adımların kamuoyunda meşrulaştırılması için gerekli zemini hazırladı. Dolayısıyla, dokunulmazlıkların kaldırılması tartışması, hukuki bir gereklilikten ziyade, belirli bir siyasi rakibi etkisiz hale getirme stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıktı.

18 Eylül 2025 Perşembe

Türkiye'de Hukuk Devleti Krizi: Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararlarına Uymama Sorununun Kapsamlı Analizi

 



Giriş: Anayasal Düzende Bir Fay Hattı ve Hukuk Devletinin Sınavı

 

Türkiye Cumhuriyeti, anayasal düzeninin temel direklerini sarsan ve hukukun üstünlüğü ilkesini temelden sınayan derin bir krizle karşı karşıyadır. Bu kriz, münferit ve birbirinden bağımsız adli vakaların ötesinde, devletin en yüksek yargı organları olan Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Türkiye'nin yargı yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen kesin ve bağlayıcı kararlara alt derece mahkemeleri ve kimi zaman diğer yüksek mahkemeler tarafından sistematik olarak uyulmaması olgusunda somutlaşmaktadır. Bu durum, yalnızca belirli davaların taraflarını etkileyen bir sorun değil, aynı zamanda normlar hiyerarşisi, kuvvetler ayrılığı ve anayasal sadakat gibi hukuk devletini ayakta tutan temel prensipleri aşındıran sistemik bir bozulmaya işaret etmektedir.

Türkiye'nin hukuki mimarisi, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çifte bir yükümlülük üzerine kuruludur. Anayasa'nın 153. maddesi, "Anayasa Mahkemesi kararları... yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar" hükmüyle AYM kararlarının mutlak bağlayıcılığını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tesis eder.1 Diğer yandan, Anayasa'nın 90. maddesi, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğunu ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanların kanunlarla çelişmesi halinde antlaşma hükümlerinin esas alınacağını belirterek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve dolayısıyla AİHM kararlarına iç hukukta üstün bir konum tanır.2

Ancak son yıllarda gözlemlenen gelişmeler, bu anayasal çerçeveye yönelik bilinçli bir meydan okumanın varlığını ortaya koymaktadır. Basit bir "itaatsizlik" eyleminin çok ötesinde, anayasal yetkilerin ve hukuki meşruiyetin yeniden tanımlanmasına yönelik, giderek sofistike hale gelen bir çaba dikkat çekmektedir. Bu süreç, üst düzey siyasi aktörlerin yargı kararlarını hedef alan söylemleriyle başlayan, bu söylemlerden cesaret alan bazı yargı organlarının anayasal hiyerarşiyi sorgulayan kararlarıyla devam eden ve nihayetinde yüksek mahkemeler arasında açık bir çatışmaya evrilen zincirleme bir reaksiyonla ilerlemiştir. Yürütmenin siyasi söylemleri, yüksek yargı organları arasında bir güç mücadelesini tetiklemiş, bu mücadele de alt derece mahkemelerine anayasal hiyerarşiyi reddetme konusunda fiili bir "meşruiyet" alanı açmıştır. Bu raporun amacı, bu uymama olgusunu tarihsel bir sarmal içinde ele almak, kilit davalar üzerinden dönüm noktalarını belirlemek, karşıt hukuki argümanları derinlemesine analiz etmek ve bu durumun Türkiye'nin iç hukuku ile uluslararası konumu üzerindeki çok katmanlı etkilerini ortaya koymaktır.

 

Bölüm I: Hukuki Çerçeve ve Tarihsel Arka Plan: Yükümlülüklerin Doğuşu

 

Türkiye'de yaşanan mevcut anayasal krizin kökenlerini ve boyutlarını anlamak için, ülkenin hem uluslararası insan hakları rejimine hem de kendi iç hukukundaki anayasal denetim mekanizmalarına olan bağlılığının tarihsel ve hukuki temelini incelemek zorunludur.

 

1.1. Uluslararası İnsan Hakları Hukukuna Eklemlenme

 

Türkiye'nin insan hakları alanındaki uluslararası taahhütleri, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi olmasıyla başlamıştır. Bu sürecin en önemli adımı, 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) onaylamasıdır.3 Ancak, Sözleşme'nin getirdiği denetim mekanizmalarının Türkiye için tam anlamıyla işlerlik kazanması yıllar almıştır. Bu süreçteki kritik dönüm noktaları şunlardır:

       28 Ocak 1987: Türkiye, AİHS denetim sisteminin kalbi olan bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Bu tarih, Türk vatandaşlarına, iç hukuk yollarını tükettikten sonra kendi devletlerine karşı hak ihlali iddialarını uluslararası bir organ olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na (daha sonra doğrudan Mahkeme'ye) taşıma imkânı vermiştir.4

       26 Aralık 1989 (Yürürlük 1990): Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir. Bu taahhüt, Türkiye'nin AİHM tarafından taraf olduğu davalarda verilecek kararlara uyacağını peşinen beyan etmesi anlamına gelmektedir.3

Bu adımlar, Türkiye'nin egemenlik yetkisinin bir kısmını, temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla uluslararası bir denetim mekanizmasına devretme yönündeki bilinçli iradesini yansıtmaktadır. Bu iradenin hukuki temeli ise AİHS'nin 46. maddesinde açıkça ifade edilmiştir: "Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme'nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler".3 Bu madde, bir tavsiye veya iyi niyet beyanı değil, üye devletler için kesin ve bağlayıcı bir hukuki zorunluluktur.

 

14 Mayıs 2025 Çarşamba

12 Mart dönemi Anayasa değişiklikleri ve bunların 1961 Anayasası'nın ilgili maddelerine etkileri



1. Madde 11 (Temel Hak ve Ödevler):

  • 1961 Anayasası (Değişiklik Öncesi): Maddenin başlığı "Temel Hakların Özü" idi. Kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle dahi bir hak ve hürriyetin özüne dokunulamayacağı hükmü yer alıyordu. Temel hak ve özgürlüklerin tanınması temel kaygıydı.
  • 12 Mart Değişikliği (1971): Maddenin başlığı "'Temel Hak ve Hürriyetlerin Özü, Sınırlanması ve Kötüye Kullanılması" olarak değiştirildi. Temel kaygı temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması oldu. Madde, anayasal hak ve özgürlükler alanına "kötüye kullanılmaya açık bir alan" ve "kötüye kullanmanın önlenmesi" perspektifinden bakmaya başladı. Değişiklikle, "Anayasa'nın diğer maddelerinde gösterilen özel sebeplerle" temel hak ve özgürlüklerin sınırlanabileceği hükmü getirildi. Ayrıca hak ve özgürlüklerin "Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak Cumhuriyet'i ortadan kaldırmak kastı ile kullanılamayacağı" hükmü eklendi. Bu değişikliklerle hak ve özgürlüklerin alanı daraltıldı ve yoruma açık hale geldi.

2. Madde 15 (Özel Hayatın Gizliliği):

  • 1961 Anayasası (Değişiklik Öncesi): Hakim kararı olmaksızın ve kanunun yetkili kıldığı organın emri bulunmaksızın kişilerin üstünün, özel eşyalarının ve kağıtlarının aranamayacağı hükmü vardı.
  • 12 Mart Değişikliği (1971): Bu hükme "milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde" aramanın kanunun yetkili kıldığı mercinin emriyle mümkün olacağı hükmü eklendi. Bu durum, sübjektif karar ve yorumlara açık hale getirildi.

3. Madde 19 (Din ve Vicdan Özgürlüğü):

  • 1961 Anayasası (Değişiklik Öncesi): Düzenin temelinin din esaslarına dayandırılması teşebbüsüne ve bu yönde din duygularının istismar edilmesine getirilen yasağı çiğneyenlerin cezalandırılmasına ilişkin hüküm vardı.
  • 12 Mart Değişikliği (1971): İlgili hükme "gerçek ve tüzel kişilikler" ibaresi eklendi.

4. Madde 22 (Basın Özgürlüğü):

  • 1961 Anayasası (Değişiklik Öncesi): Basın özgürlüğünün sınırlanmasına neden olacak belirli hususlar sayılıyordu. Yayınların toplatılması yargı kararına bağlıydı.
  • 12 Mart Değişikliği (1971): Basın özgürlüğünün sınırlanmasına neden olacak hususların sayıldığı fıkraya "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü", "kamu düzeni", "milli güvenlik ve milli güvenliğin gerektirdiği gizlilik" ibareleri eklendi. Yayınların toplatılması ile ilgili fıkraya "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğinin, kamu düzeninin veya genel ahlakın korunması bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde, kanunun yetkili kıldığı merdin emriyle toplatma" ilkesi ilave edilerek, yargı kararı aranması gevşetildi. Ayrıca, yayın organlarının mahkemeler tarafından benzer nedenlerle kapatılması imkanı getirildi.

5. Madde 30 (Yakalama ve Tutuklama):

  • 1961 Anayasası (Değişiklik Öncesi): Gözaltı süresi yirmi dört saatti. Toplu suçlarla ilgili özel bir gözaltı süresi tanımı metinde belirtilmemiştir.
  • 12 Mart Değişikliği (1971 ve 1973): Yirmi dört saatlik gözaltı süresi kırk sekiz saate çıkarıldı. 1961 metninde bulunmayan toplu suçlarla ilgili yedi günlük gözaltı süresi tanımlandı. 15 Mart 1973 tarihinde eklenen bir fıkrayla, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) görev alanına giren suçlar için gözaltı süresi 15 güne kadar uzatıldı.

6. Madde 32 (Tabii Hakim İlkesi):

18 Eylül 2024 Çarşamba

ÖĞRENCİ TEMEL VE ALT BECERİ ALANLARI İLE GÖSTERGELER

 

Temel  Beceri Alanı

Alt

Beceri Alanları

 

Performans Göstergeleri

3

2

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİLİŞSEL GELİŞİM

 

 

 

 

 

 

 

a. Analiz Becerileri

 

1.Karakteristik özellikleri belirleyebiliyor.

2.Nitelikleri tanıyor.

3.Gözlem yapabiliyor.

4.Benzer ve farklı öğeleri ayırt edebiliyor.

5.Karşılaştırma yapabiliyor.

6.Gruplandırabiliyor.

7.Sınıflandırabiliyor.

8.Ölçüt oluşturabiliyor.

9.Dizme, öncelik belirleme, sıralama yapabiliyor.

10.İlişkileri görebiliyor.

11.Neden-sonuç ilişkisi kurabiliyor.

12.Örüntüyü bulabiliyor.

13.Yordama yapabiliyor.

14.Analoji  kurabiliyor.

 

 

 

b. Zihinsel Örgütleme

Becerileri

1.Ezberleyebiliyor.

2.Özetleyebiliyor.

3.Zihinsel işlemler üzerinde düşünebiliyor.

4.Amaç belirleyebiliyor.

5. Soru oluşturabiliyor

6.Hipotez geliştirebiliyor.

7.Genelleme yapabiliyor.

8.Problem çözebiliyor

9.Karar verebiliyor.

10.Planlama yapabiliyor.

 

 

 

 

 

 

c. Eleştirel Düşünme

Becerileri

1.Tümevarım yapabiliyor.

2. Tümdengelim yapabiliyor.

3. Yanlılığı belirleyebiliyor.

4. Gerçek olanla, görüş olanın farkını belirleyebiliyor.

5. Sunulan bilginin, doğru olup olmadığını anlayabiliyor.

6. İlişkiyi belirleyebiliyor.

7. Eksik bilgiyi belirleyebiliyor.

8. Kaynağın güvenirliğini saptayabiliyor.

9. Desteklenen ve desteklenmeyen iddiaları belirleyebiliyor.

10. Varsayımları fark edebiliyor.

11. Yanlışlıkları görebiliyor.

12. Tutarsızlıkları fark edebiliyor.

13. Belirsizlikleri fark edebiliyor.

14. Abartmayı fark edebiliyor.

15. Argümanın gücünü saptayabiliyor.

 

 

 

d.Yaratıcılık Becerileri

1.Akıcı düşünebiliyor.

2.Esnek düşünebiliyor.

3.Özgün düşünebiliyor.

4.Kapsamlı düşünebiliyor.

5.İmge geliştirebiliyor.

6.Özellikleri listeleyebiliyor.

7.Beyin fırtınası yapabiliyor.

8.Sorunları yaratıcı bir  şekilde çözebiliyor.

 

ÖĞRENCİ TEMEL VE ALT BECERİ ALANLARI İLE GÖSTERGELER

 

Temel  

Beceri Alanı

Alt

Beceri Alanları

 

Performans Göstergeleri

3

2

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ARAŞTIRMA

RAPOR

VE

KAYNAK-

LARDAN

YARARLAN-

MA

 

 

a. Bireysel

veya Küçük Grup Çalışmaları

Yapmak Üzere Hazırlanma

1.Sorun belirleme ve odaklanma becerileri geliştirebiliyor.

2.Değişkenleri belirleyebiliyor.

3.Hipotez kurabiliyor. Araştırma sorularını belirleyebiliyor.

4.Kaynakları (insan ve malzeme) belirleyebiliyor.

5.Yürütme planı yapabiliyor.

6.Zamanı etkili biçimde kullanabiliyor.

7. Uygun ürün formatı seçebiliyor

8.Geribildirim alabiliyor ve gerekli düzeltmeleri yapabiliyor.

9.Uygun hedef kitle bulup sonuçları paylaşabiliyor.

10.Değerlendirme planı geliştirebiliyor.

 

 

b. Kütüphane Kullanma Becerileri

 

 

 

 

 

 

c. Çevre Kaynaklarından Yararlanma Becerileri

1.Kütüphane örgütlenme biçimini anlayabiliyor.

2.Bilgi edinme sistemlerini kullanıyor.

3.Kütüphaneler arası ödünç alma işleminden yararlanabiliyor.

4.Referans belgelerini (abstraklar, yıllıklar, endeksler, süreli yayınlar vb.) anlayabiliyor.

5.Kitap olmayan diğer referans malzemelerini (sanat baskıları, CD’ler, kasetler vb.) tanıyor.

1.Sanat ve tiyatro grupları…

2.Kulüpler, hobi ve özel ilgi grupları

3.Yüksek okulların ve üniversitelerin sağladığı hizmetler

4.Sivil toplum kuruluşları, kamu kuruluşları

5.Müzeler, sanat galerileri, kaynak kişiler, meslek kuruluşları’nın vb. çevresel kaynaklar olduğunu ve onlardan yararlanabileceğini biliyor.

 

 

 

 

ÖĞRENCİ TEMEL VE ALT BECERİ ALANLARI İLE GÖSTERGELER

 

 

 

 

Temel  Beceri Alanı

Alt

Beceri Alanları

 

Performans Göstergeleri

3

2

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DUYUŞSAL GELİŞİM

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

a.Güçlükleri analiz edebiliyor.

1.Güçlükleri analiz edebiliyor.

2.Değerleri netleştirebiliyor.

3.Kişisel bakış açısı oluşturabiliyor.

4.Mizah anlayışını geliştirmiş.

5.Etik bir bakış açısı geliştirmiş.

6.Ahlak anlayışı geliştirmiş.

7.Dayanıklılık geliştirmiş.

8.Sorumluluk geliştirmiş.

9.Kendine yeterlilik geliştirmiş.

10.Özsaygı geliştirmiş.

11.Kendine güveniyor.

12.İşe/göreve bağlılık geliştirmiş.

13.Kendini yönetmeyi biliyor.

14.Farklı öğrenme biçemlerini tanıyor.

 

 

 

 

 

b. Kişilerarası İlişkiler

1.Çevresindekileri fark ediyor.

2.Davranış kurallarına (etikete) uyuyor ve saygı gösteriyor.

3.Farklı kültürleri ayırt ediyor.

4.Sosyal becerileri gelişmiş.

5.Liderlik becerileri var, geliştiriyor.

6.Uyuşmazlık giderme becerilerini uyguluyor.

7.Dayanışma ve işbirliği yapabiliyor.

8.Sözsüz iletişimi anlıyor.

9.Kalıp yargıları anlıyor.

10.Hoşgörü gösterebiliyor, duygudaşlık ve yakınlık kurabiliyor.

 

 

 

c. Kriz Durumlarıyla  Baş etme

1.Kayıpla başa çıkabiliyor.


2.Değişimle baş edebiliyor.

3.Bakmak zorunda olduğu kişilerle baş edebiliyor.

4.Başarısızlıka baş edebiliyor.

5.Gerginlikle baş edebiliyor.

6.Başarı ile baş edebiliyor.

7.Seçebiliyor.

8.Geleceğini planlayabiliyor.

9.Risk alma durumunu anlayabiliyor.

ÖĞRENCİ TEMEL VE ALT BECERİ ALANLARI İLE GÖSTERGELER