25 Kasım 2015 Çarşamba

Sivil Toplum Kuruluşları (STK)



Dilara Kahyaoğlu 1998


SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI (STK)


Sivil Toplum Kuruluşları  diye genellenebilen örgütler ve kuruluşların başlangıç tarihi olarak Murat Belge 1968 yılını alıyor, belki de 20. yüzyılın ortaları gibi genel bir yaklaşımda bulunulabilir.

1968’li  yıllar oldukça ilginç yıllar   ABD ve SSCB’nin başını çektiği iki blok arasında süre giden bir soğuk savaş ve  buna bağlı batılı ülkelerde yoğun bir şekilde yaşanan kapitalist- komünist karşıtlığı, Vietnam Savaşı ve yine özellikle batıda çok etkili olan öğrenci hareketleri vb.

Bu siyasal ortamda öğrenci hareketleri Batı’da  sert  tepki görür, bastırılır ama artık yeni bir dönem başlamıştır. Bu, hem  yönetimden gelen tavizkar tedbirlerin,  hem de  daha çok dipten gelen yeni akımların, örgütlerin oluşması sürecidir. 

Ortaya çıkan yeni akımlar

FEMİNİZM     (Yeni tarz... Farklı bir kadın hakları savunuculuğu).
ÇEVRECİLİK ( Ekolojistler... Özellikle Almanya’da  bununla beraber daha siyasi görünümlü  ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı da  gelişen barışçı akımlar, örneğin “Yeşiller hareketi” )
NÜKLEER SİLAHLANMAYA KARŞI AKIMLAR, HAREKETLER

(Bu grupların günümüze uygun olarak güncellenmesi gerekir. DK.)

 ORTAK ÖZELLİKLERİ

 a) Farklı fikir ve görüşte olanlar ortak bir payda da birleşebiliyor.

b) İçsel hiyerarşi yok. Çünkü yönetime gelmek için, iktidar için bir araya gelmiş değiller, örgütlenmenin asıl amacı koordinasyonu sağlama vb. Yatay ilişki şeklinde bir örgütlenme söz konusu, dikey ilişkilerden söz edemeyiz. Örneğin yeşil hareketi de başlangıçta böyle örgütlenmiş ve etkili olmuştu, aynı kişiler partileşme sürecine girince yeni bir örgütlenme anlayışını kaldıramadılar ve olumsuz olarak etkilendiler, hareket yara aldı.

c) Partiler ile kıyaslarsak bütün STK daha radikal tavırlar alabiliyorlar, çünkü  oy ve iktidar kaygısı gütmeden yaklaşıyorlar sorunlara. “1968 hareketi” de biraz içgüdüsel bir şekilde sağdan ve soldan uzak durmuştur. Böylelikle partilerden  ve klasik  parti örgütlenme anlayışlarında vb uzak kaldılar. Onlar  marjinal, disiplinsiz ve hatta anarşizan  hareketlerdi. Bu arada partilerin gitgide bürokratikleşmesi, toplumdan kopmaları, uyguladıkları strateji ve rekabetler, propaganda yöntemleri, sıradan insanların anlayacağı sadelikten uzaktı veya yine bazı sıra dışı insanlara tersti.

d) Resmi iktidar dışındalar, resmi iktidar aygıtlarıyla  herhangi bir biçimde özdeş olmamaya çalışıyorlar, resmi aygıtlarla ilişkilerinin düzeyi, aradaki mesafenin  niteliği önemli. Böyle bir ilişki varsa, o zaman o STK’nın niteliği tartışma konusu olabilir.

e) STK, bir çok sorunun çözümünü iktidar dışındaki mücadele süreçlerinde buluyor, bir çok sorunun çözümünün iktidar dışında çözümlenmesi gerektiğine inanıyorlar.

f) Genellikle uğraştıkları alan ile ilgili raporlar  yazarlar. Ama bu rapor, tek başına yeterli bir mücadele yöntemi değildir. Şimdilerde eskiden olduğundan daha fazla bir şekilde  bizzat eylemlerle bir şeyleri değiştireceklerine inanan kuruluşlar da vardır.

g) Kamuoyu oluşturma yolu ile taleplerini dile getirirler ve dikkate alınmayı sağlarlar.

h) Çoğulculuk kültürünün yerleşmesine katkıda bulunurlar.

ı) Devlet aygıtının ve  pazar ekonomisinin dayattığı bazı mekanizmalara karşı tampon görevi yaparlar.


Bu özellikleri taşımayan kuruluşlar, kendilerine STK deseler bile; sivil toplum örgütü olarak tanımlanamaz.



SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ  MÜCADELE ALANI
“Sivil toplum alanı “ bu kuruluşların mücadele alanı olamaz çünkü  burası bir soyutlamadır, mücadele yürütebilmek için belirli bir yapılanma, belirli bir mekan, muhataplar vb. gerekir. Bu alanın adı “KAMUSAL ALAN”DIR. Burası  sivil toplum ile devletin arasında yer alan tarafsız bir bölge gibidir. Eğer devlet otoriter/totaliter bir devlet ise  kamusal alan devlet tarafından tamamen işgal edilmiştir. Sivil toplum ise böyle bir  devlette tamamen özel alanına çekilmiştir.

   Yazar adı belirtilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.



































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder