Dilara Kahyaoğlu 1998
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI (STK)
Sivil Toplum
Kuruluşları diye genellenebilen örgütler
ve kuruluşların başlangıç tarihi olarak Murat Belge 1968 yılını alıyor, belki
de 20. yüzyılın ortaları gibi genel bir yaklaşımda bulunulabilir.
1968’li yıllar oldukça ilginç yıllar ABD ve SSCB’nin başını çektiği iki blok
arasında süre giden bir soğuk savaş ve
buna bağlı batılı ülkelerde yoğun bir şekilde yaşanan kapitalist-
komünist karşıtlığı, Vietnam Savaşı ve yine özellikle batıda çok etkili olan
öğrenci hareketleri vb.
Bu siyasal ortamda
öğrenci hareketleri Batı’da sert tepki görür, bastırılır ama artık yeni bir
dönem başlamıştır. Bu, hem yönetimden
gelen tavizkar tedbirlerin, hem de daha çok dipten gelen yeni akımların,
örgütlerin oluşması sürecidir.
Ortaya çıkan yeni akımlar
FEMİNİZM (Yeni tarz... Farklı bir kadın hakları
savunuculuğu).
ÇEVRECİLİK (
Ekolojistler... Özellikle Almanya’da
bununla beraber daha siyasi görünümlü
ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı da
gelişen barışçı akımlar, örneğin “Yeşiller hareketi” )
NÜKLEER SİLAHLANMAYA
KARŞI AKIMLAR, HAREKETLER
(Bu grupların günümüze uygun olarak güncellenmesi gerekir. DK.)
ORTAK ÖZELLİKLERİ
a) Farklı fikir ve
görüşte olanlar ortak bir payda da birleşebiliyor.
b) İçsel hiyerarşi yok.
Çünkü yönetime gelmek için, iktidar için bir araya gelmiş değiller,
örgütlenmenin asıl amacı koordinasyonu sağlama vb. Yatay ilişki şeklinde bir
örgütlenme söz konusu, dikey ilişkilerden söz edemeyiz. Örneğin yeşil hareketi
de başlangıçta böyle örgütlenmiş ve etkili olmuştu, aynı kişiler partileşme
sürecine girince yeni bir örgütlenme anlayışını kaldıramadılar ve olumsuz
olarak etkilendiler, hareket yara aldı.
c) Partiler ile
kıyaslarsak bütün STK daha radikal tavırlar alabiliyorlar, çünkü oy ve iktidar kaygısı gütmeden yaklaşıyorlar
sorunlara. “1968 hareketi” de biraz içgüdüsel bir şekilde sağdan ve soldan uzak
durmuştur. Böylelikle partilerden ve
klasik parti örgütlenme anlayışlarında
vb uzak kaldılar. Onlar marjinal,
disiplinsiz ve hatta anarşizan hareketlerdi.
Bu arada partilerin gitgide bürokratikleşmesi, toplumdan kopmaları,
uyguladıkları strateji ve rekabetler, propaganda yöntemleri, sıradan insanların
anlayacağı sadelikten uzaktı veya yine bazı sıra dışı insanlara tersti.
d) Resmi iktidar
dışındalar, resmi iktidar aygıtlarıyla
herhangi bir biçimde özdeş olmamaya çalışıyorlar, resmi aygıtlarla
ilişkilerinin düzeyi, aradaki mesafenin
niteliği önemli. Böyle bir ilişki varsa, o zaman o STK’nın niteliği
tartışma konusu olabilir.
e) STK, bir çok sorunun
çözümünü iktidar dışındaki mücadele süreçlerinde buluyor, bir çok sorunun
çözümünün iktidar dışında çözümlenmesi gerektiğine inanıyorlar.
f) Genellikle
uğraştıkları alan ile ilgili raporlar
yazarlar. Ama bu rapor, tek başına yeterli bir mücadele yöntemi değildir.
Şimdilerde eskiden olduğundan daha fazla bir şekilde bizzat eylemlerle bir şeyleri
değiştireceklerine inanan kuruluşlar da vardır.
g) Kamuoyu oluşturma
yolu ile taleplerini dile getirirler ve dikkate alınmayı sağlarlar.
h) Çoğulculuk
kültürünün yerleşmesine katkıda bulunurlar.
ı) Devlet aygıtının
ve pazar ekonomisinin dayattığı bazı
mekanizmalara karşı tampon görevi yaparlar.
Bu özellikleri taşımayan kuruluşlar, kendilerine STK deseler bile; sivil toplum örgütü olarak tanımlanamaz.
SİVİL TOPLUM
KURULUŞLARININ MÜCADELE ALANI
“Sivil toplum alanı “
bu kuruluşların mücadele alanı olamaz çünkü
burası bir soyutlamadır, mücadele yürütebilmek için belirli bir
yapılanma, belirli bir mekan, muhataplar vb. gerekir. Bu alanın adı “KAMUSAL
ALAN”DIR. Burası sivil toplum ile
devletin arasında yer alan tarafsız bir bölge gibidir. Eğer devlet
otoriter/totaliter bir devlet ise
kamusal alan devlet tarafından tamamen işgal edilmiştir. Sivil toplum
ise böyle bir devlette tamamen özel
alanına çekilmiştir.
Yazar adı belirtilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder